31 Mayıs 2009 Pazar

Ah E.T sana kaç kere Telefon açma dedim...


Zor bir çocukluk geçirdim.Genelde fazla bir arkadaşım yoktu,beni misketlerim ve topum için kullanırlardı. Bende kullanılırdım,yapacak birşeyim yoktu.13 yaşına girdiğimde tek başımaydım.Bir gece büyükada da otururken Allah'a yalvardım:''Tanrım,neden benim bir arkadaşım yok?'' Dememe kalmadan gökten bir ışık demeti belirdi ve olduğum yere indi.Sonra tekrar havalandı,oraya gittiğimde bir tane ince boyunlu koca kafalı bir yaratık vardı.Başta korktum,bana seslendi:''Birader ateşin var mı?'' Çocuktum,yaratığın ağzında sigara vardı:''Ben sigara kullanmıyorum,çünkü küçüğüm...'' Yaratık güldü:''Dünya da gerçekten hayat yokmuş be.Dumansız kafa çekilir mi?'' Çok tatlı biriydi,arkadaşım olmasını istedim.Ona hemen ateş buldum.Sigarasını içti,ben onu izledim.Adın ne senin dedi.Çip dedim.Ya sen? Tüttürmeye devam ediyordu :''Embesil Tonguç derler bana gezegende'' dedi...İsmini anlamamıştım,başımı okşadı:''Sen bana E.T de yeter'' dedi. Ve arkadaş olduk,annem onu eve almama izin verdi.Beraber mangallar yaptık,kukalı saklambaç oynadık,misketin inceliklerini öğretti bana. Onu çok seviyordum.Herkes bizi kıskanıyordu.Bisiklete binmeyi bile öğretmişti bana.Ama Aybaşı geldiğinde babam hiddetle sofraya yumruğunu vurdu:'' Ne bu telefon faturası? Kim Klaxion gezegenini aradı.Kimmm???'' Çok kızmıştı,o zamanın parası ile 30.000 Usd fatura gelmişti.Babam E.T ye kızdı.Odaya kapanma cezası verdi.Odaya gidip onunla konuştum:''E.T kardeş sana kaç kere evi arama dedim.Neden aradın?'' E.T güldü:''Evi aramadım Çip,bizim gezegenin 900'lü hatlarını aradım.Fena abazaydım.'' Güldük,sonra jeton düştü:''Abaza ne demek E.T kardeş?'' Güldü,sizin dünyada çok var dedi.Yattık uyuduk,sabah kalktığımda babam E.T yi çocuk esirgeme kurumuna bırakmış.2 ay kendime gelememiştim...Nerdesin şimdi acaba.Beni ödemeli ara E.T.Lütfennn....

30 Mayıs 2009 Cumartesi

Hürriyet Anıtı...Zekamın Kanıtı



Gustave Eiffel ile Champs Elysee de geziyoruz. Adını taşıyan kulenin önünden geçiyoruz.Gülerek bakıyor,omzunu sıvazlıyorum.''Gustave güzel iş çıkardın be baba,ben bile beklemiyordum.''dedim.Sağol Çip dedi,ama keyifsizdi.Farkındaydım Yurtdışına açılmak istiyordu,Cafe de Paris'e yemeğe gittik.iştahı yoktu,sonunda patladım:''Bak Gustavo,Amerika Devletine birşey yap,ne bileyim bir heykel.Onlara hediye et,bak Dünya seni nasıl tanıyacak.'' Şaşırdı,devam et dedi bana,ok yaydan fırlamıştı bir kere:''Ya ne bileyim,bir heykel işte,bir elinde kanun olsun,diğerinde de meşale,aynen şöyle...'' Ayağa kalktım pozu verdim.Hemen kalktı:''Yürü gidiyoruz...'' Ya ben yemek yemedim daha,bitsin sonra gideriz ya,ne acelen var.S'il vous plait Çip.(Fransça gözünün yağını yiyim demek) Kırmadım ve atölyesine gittik. Eline aldığı bir kitap ile yaktığı bir meşaleyi elime verdi ve resmimi çizdi. Sonrası zaten malum.Geçen sene New York'a gittiğimde bir sürü turist benimle resim çektirdi.Canlısı varken,heykeli ne yapsınlar...

William Wallace ile 1 dakika...Umutlandırıyor beni...


Gayda sesini hep sevmişimdir.Onun içinde İskoçlara ayrı bir sempati beslerdim.Gerçi Glasgow Rangers ve Celtic genelde iddiada beni hep yatırsada,sempatimi asla yıkamadılar.İskoçyaya ilk gidişimdi.Ayağımı basar basmaz savaş çıkmış.Gene iş başa düştü dedim,kimdir çıban başı diye sorduğumda''William Wallace'' dediler.İyi götürün beni ona dedim. Enteresan bir arkadaştı,beni sıcak karşıladı,Scotch ikram etti,içtik,hava su derken konu savaşa geldi. Ya William nedir bu savaş,hepimiz kardeşiz dedim. Güldü ve ayaklandı,üzerinde etek vardı.Ve anlatmaya başladı:''Herşey göründüğü kadar basit değil Çip kardeş...Geçenlerde ingilizler bizim Uzun John'a parmak attı.Biz bunun altında kalırmıyız?'' dedi. Eteklerine baktım,John'u kadın sanıp parmaklamışlardı.''Willy şundan bana da versene,giymek istiyorum.'' Hemen getirdiler.Ciddi rahattı,sanki alttan air condition vardı.Pöfür pöfürdü valla. Willy elini omzuma koydu:''Şimdi savaş vakti,var mısın? Yok musun?'' dedi. Ne hissediyorsun diye sordum...Büyük dedi. O zaman varım dedim.Ve o narasını bastı:''Varım diyor...''bir sürü etekli arkadaş alkışladı beni. Dedim yüzlerimizi boyayalım,şık durur.Sağolsun refuze etmedi beni Willy. Ve savaşa gittik,ben bir hendeğe düştüm,3 gün sonra buldular beni.Willy de mevlayı bulmuş o sırada.Toprağı bol olsun.Şeker çocuktu.

İndi Baba İndi Hakkedene Bindi...


Gaza gelmem derdim ama bu sefer geldim.Survivor diye bir yarışma var,mutlaka katılmalısın Çip dediler.İsmi şeker geldi bana,Müzik yarışması sandım.Eye of the Tiger şarkısını söyleyen grubun adıydı Survivor.Bende ne bileyim müzik yarışması,arada kaynarız dedim. Buluşma yerine geldik. Ormanlık bir alandı,sağıma soluma bakıp,beni oraya getirenlere kaydırıyordum. Dedimki herhalde dağa çıkıp sakin bir ortamda müzik yapacağız.Sustum kendi kendime,sonra bir kamyonete bindirdiler ve bir yere bırakıp gittiler. Sonrada bir sürü görevler verdiler,yok atla,kes,zıpla...Örümceklerin arasından yürüttüler beni.Tiksinç dakikalar yaşadım. Gömleğim yırtıldı,en yakın dostum elmamdan çıkan tırtıldı...Birden düşünmeye başladım,ben değişik bir tip olmuştum burda ya,herkes bana saygı duyuyordu.Kendime olan güvenim gelmişti.Adam olmuştum,karakter olmuştum. Bu karakter Beyazperdede olmalıydı ama kim taşıyabilirdi.Hemen Steven'ı aradım(Spielberg) ''Alo,Steven Şabat şalom...nasılsın? Evet çekmiyor.Brezilyada bir yerde dağlık alan.Neyse fazla kontörüm yok.Sen konu arıyordun ya.Ben sana buldum.'' Steven inanılmaz heyecanlanmıştı,ne diyeceğini bilmiyordu,ben devam ediyordum:'' Bak şimdi bir karakter yapacaz,elinde kamçısı...'' O sırada Jones diye bir arkadaş ağaçtan inen birine bağırıyordu,hemen aralarına girdim:''İndi ama Jones...kızma ona...'' Jones uzaklaştı,ben kendi kendime İndi ama Jones diye mırıldanıyordum.Spielberg''Ordamısın'' dediğinde telefonda çığlığı bastım :''İndiana Jones...İndiana Jones....'' ve 3 saniye sonra telefonumun kontörü bitti...sinirden telefonu çağlayandan aşağıya atarken kendimide attım...ve aylar sonra galasında İndiana Jones'u izlediğimde kendimi bulmanın huzuru ile gözyaşlarımı tutamadım...

Formula 1 beni hiç kesmedi...



Ecclestone bana araba yarışını fikrinden bahsettiğinde açıkçası pek heyecan duymamıştım. Sonuçta hıza ve gaza hep karşı biriydim.Agresif biri olduğundan hemen sesini yükseltti:''Karanlık için ağıt yakacağına,aydınlık için bir mum yak'' dedi. Tokat gibi bir laftı,3 gün kendime gelemedim.Mum yakmam lazımdı,önce Telli baba Türbesinde,ardından Ayasofyada yaktım.Ama gene bişey bulamamıştım.Eccy ile randevuma gergin gittim. Oturduk,Espressoları duble olma kaydıyla söyledik. Kısa bir sessizliğin ardından bana döndü:''Eeee,formülü buldun mu?'' O sıralarda latince dersi alıyordum ve mutlaka bişeyler uydurmam lazımdı:''Formula esta...'' dedim ve durdum,şimşek çaktı.Yağmur başladı içeriye girdik.Ve o süre zarfında ben herşeyi düşündüm:''Formula isminde bir yarış olacak bu?'' Hmmm dedikten sonra,devam et dedi,atış serbest dedim kendi kendime:''Şimdi bu ismin önce patentini al,ama yanına da 1 ekle,yani Formula 1 yap.Arabalarda böle estetik şeyler olsun,her takımın bir adı,markalar sıralaması...'' Ani bir refklesle ayağa kalktı,beni anlımdan öptü:''Büyük adamsın Çip'' dedi. Birkaç gün sonra aradı beni ve benimde katılmamı istedi,ehliyetimi kaptırdığımı mazeret gösterdim ama yeterli olmadı. Yarış cıvıl cıvıldı,kendi pit-stop takımımı alıp gelmiştim,Eccy yanıma geldi,önce başarılar diledi,ardından teşekkür etti. Arabaya bindim ve yarış başladı,araba manyak uçuyordu,ben rakiplerime tur bindirmiştim. Sağ lastiğim biraz inmişti sanki hemen Pit'e girdim. Arabadan indim :''Çip,tavşan kanı...yeni demledim.'' diye yanıma yaklaştı Eşref abi.''Baba açık olsun ama dedim.'' Ekibim çalışıyordu,ağzında sigara ile Cevat geldi:''Sıkıntı ne?'' lastiği gösterdim.2 kişi sökmeye başladılar,çayım gelmişti,Eşref abi yanında bir tabak getirdi:'' İstediğin gibi çift kaşerli,domatessiz...'' Acıkmıştım,eyvallah Eşref abi dedim. Tostumu yedim,sigaramı içtim.Tuvaletten geri geldiğimde adamın biri elinde Beşiktaş bayrağı sallıyordu,ne alaka dedim. Yarış bitti dediler,çok sinirlenmiştim.Eccy'nin yanına gittim,2 salak aralarında şampanya patlatıyordu,üzerime birkaç damla gelince onların üzerine yürüdüm. Eccy beni ordan uzaklaştırdı,pit-stop ta 1,5 saat kaldığımı,orada zaman kaybettiğimi söyledi. Çok sinirlendim,insanız ,ihtiyaç gidermek yasak mı diyerek oradan sinirli bir şekilde uzaklaştım,geriye döndüm ve bağırdım:''Formula 1 artık benim için bitmiştir.''

29 Mayıs 2009 Cuma

Blair Witch Cadusunu yakaladım...



Yıllardır çoluk-çocuk,bebe-dede hiçkimseyi uyutmayan Blairwitch cadısını yakaladım.Bunun bana nasip olması benim için apayrı 1 mutluluk.Derler ya gökte ararken yerde buldum diye,ben aramadan buldum.Öyle düşeş geldi...WonDOr Woman benden süpürge istedi bir sabah...apar topar bir süpürgeci arıyordum. Neyse içeri girdim,önce çay ısmarladılar,birde aç karnıma içtim,benim tansyon eksilerde...içeride bir kadın var süpürgelere nasıl bakıyor,sanki ev alıyor,kulak kabarttım,abes soruların ardı arkası gelmiyordu:''Kaç sene garantisi var,en fazla ne kadar yüksekliğe kadar çıkar,yedek parçası var mıdır? Güneş ışıklarından etkilenir mi?'' Bu soruların amacı belliydi,kadın bunu uçmak için kullanacaktı. Hemen telefona sarıldım,çünkü telefonumu gerçekten çok severdim. Aradım,kısık sesle konuşuyordum:'' Komserim,ben Blairwitch cadısını teşhis ettim.Hemen gelin tutuklayın...'' Karşımdaki adam beni pek takmadı:'' Bende Böyük Eskender ile pişpirik oynuyorum,bitsin gelirim...lan benle t..şak mı geçiyorsun!'' hemen telefonu kapadım ve elime aldığım faraş ile Cadı'nın arkasından yanaşıp,saçlarını yelledim...ve ensesine patlattım.Tahmin ettiğim gibi yere yığıldı,ensesinde ki BW dövmesi kimliğini açığa çıkarıyordu. Kahraman olmak istemedim,nalburdan aldığım koli bantlarıyla onu sarıp,Sarıyer Emniyetinin kapısına bıraktım.


Semra Hanım Gossip Girl'ün Bordrolu elemanı artık...



Gossip Girl dizisini aylardır izliyorum,sıkı takipçisiyim.Entrika üzeri entrikalar bizim dizileri aratmıyor valla.Ama beni zorlayan bişey var o dizide,izlerken çok rahatsız oluyorum.''Serena van der Woodsen '' ismini söylemek bana oldukça zor geliyor,yapımcıya dedimki,şunu soyadını mahkemeyle değiştirip Johnson ya da Smith falan yapsak,bizim Türk Halkı anlamıyor dedim. Haklı olabilirsin dedi,Serena'yı canlandıran Blake ile konuştuk. Çok sinirlendi,üzerime yürüdü,akıllı ol dedim. Diziden istifa etti. Gene ortalığı karıştırmıştım ama böyle bırakamazdım. Atladığım gibi uçağa İstanbul'a geldim...birini alıp dönmem gerekiyordu. Jetlag olacak zamanım bile yoktu ve buldum o kişiyi...Semra Kaynanayı saçından tuttuğum gibi geri götürdüm. Serena diziden çıkınca,dizi matematiğini bozmamak için ismini Sesilya yaptık,doğumda hastanede kaybolan ikizi olarak. O gelince zaten telefonda dedikodulara son verdik,Sesilya bunu şahsen ve bizzat kulaktan kulağa yapacaktı...Dizinin maliyetinide düşürdüm...Muazzamım ben!

Bana arkadaşını söyle,sana kim olduğunu ....


Mursi,İzmirden İstanbul'a geldiğinde oldukça sakin,içine kapanık bir tiplemeydi. İstanbul'un havasımıdır,suyumudur bilmiyorum ama buraya gelince bir anda kabuk değiştirdi... Öncelikle saçları ağırdı,dahada olgunlaştı...Hep bir hayali vardı,Amerika Başkan'ının Oval ofisinde yürüyüş bandında yürümek...Bunu çok takdir ettim. Hatta bana bunu anlattığında herkes gülerken ben onu kenara çektim:''Ya Mursi sen bakma onlara,sen yürüyüş bandında yürümek istiyormusun istemiyormusun?'' Gözleri çakıl çakıldı:''İstiyorum abi...'' tamam o zaman gerisini bana bırak. ''Ama Voit marka olacak di mi?'' Sinirlendim sırtımı dönüp gittim. Bush'a ulaşmam lazımdı. 118 i aradım,Bush'un kırmızı telefonunu istedim,güvenliği bahane ederek vermediler. Clinton'a sms attım:hemen geri cevapladı:''i am not sure but it's 456-213-***'' çok sinirlendim,hemen geri mesajı bastım:''What kind of person are you Bill? You lived there 8 years,and d'ont remember the number?Shame on you Billy Boy...!'' hemen cevabını yazdı:''Sorry Cheap :('' neyse Allahtan numara doğruydu,yoksa Hillary'e ispiyonlardım. Aradım Bush'u,hemen tanıdı sağolsun:'' Çip,was up dude?'' Benle böyle laubali konuşmasını pek sevmez ve tasvip etmezdim.Irak'tan sonra bayağıda soğumuştum Dabıl Yu'dan(W derdim ben ona) Anlattım telefonda durumu,bir arkadaş yolluyorum,yakınımdır,ilgi alaka dorukta olsun diye. Sağolsun tamam dedi. Mursi'yi yolladık...Fitness'i kurdular. Hemen telefona sarılıp beni aradı:'' Çip...'' Teşekkür edecek sandım.''Yürüyüş bandının markası Voit değil...'' Tansiyonum çıktı.Ama bu kaymama engel değildi:''Lan Mursi,Oval ofis'e gelir,orayı amacı için kullanırım beni deli etme....'' telefon meşgule döndü,ne nankörler var ama di mi be?

Brad Pitt ve Çip Buluşması...


Bizim TV lerde bir moda vardır:Yaz Dizileri...Millet yazıyor ama durmadanda yayından kaldırılıyor be.Bırakalım geyiği,hep yaza dizi çekerler.Yazlık ortamlar,ambianslar.Bu sene gene aynı furyanın olacağı kesin.Bir sabah cebim çaldı:''Çip acil buraya gel.'' Geldim. Herkeste bir heyecan bir heyecan.''Nedir abi,getirdiniz beni?'' Birden o heyecan yerini korkuya bıraktı.Ve yapımcı beni oturttu,önce 1 kaşık passiflora verip sakinleşmemi rica etti.1 kaşık asla kesmez beni,ben şişeyi içtim.''Daha yok mu?'' dedim ama adam oralı olmadı. Konuşmaya devam etti:''İçeride odamda biri var,seni bu yaz çekilecek bir dizide onunla oynatmak istiyoruz.İnanılmaz bir ikili olacağınıza eminim.'' Bende heyecanlandım,ayaklandım.Odadakini görmek istiyordum.Kalktım ve odaya gittim,kapıyı açar açmaz karşımdaydı:''Hi Cheap!'' soğuk bir selamlamayla ayağa kalktı Brad.Oscar ödüllerinde Angelina'nın beni evlat edinme isteğiyle başlayan tartışma,nerdeyse yumruklaşmaya gidiyordu. Ama passiflora beni benden çoktan almıştı.Tokalaştık.Brad çok sıcaktı beni yanaklarımdan öptü. Ve proje açıklanmaya başladı. Hafif Miami Vice tadında,yazlık bölgede geçecek bir polisiye dizi dendi. Güzel geldi. Dizinin adı pek hoşuma gitmedi :''Burası Türkbükü,izinsiz yakılmaz Barbekü'' ismi uzun geldi.Sıkıntı değil çalışır dendi.Buna göre dizi Türkbükünde geçecek,Brad ve ben burada gelişen olayların takipçisi olacaz:jetskiden düşenlere el uzatma, 18 yaşından küçüklere içki satılmasını engelleme,paparazzileri koruma,sokakta midye satanları denetleme...vs..vs... Bu dizi tutar dedim ayağa kalkmamla sızmam bir olmuş.O kadar passiflora içersem olacağı buydu!

Çip's Family



Her başarılı erkeğin arkasında bir başarılı kadın vardır derler,doğrudur ama benim bir önümde birde arkamda var.Eşim WonDOr Woman herzaman beni destekliyor. Huzurlarınızda burdan ona çok teşekkür ediyorum. Kızım Selocan'a gelince bende ki Hyper Enerjinin ona nerden geldiği belli,Çip JR hızla geliyor...Neyse,onlardan daha çok bahsedecem...Yarın akşam Mangal mı yapsak Do?

28 Mayıs 2009 Perşembe

Kardinal Melon ve İstanbul'un Fethi...



1400 lerde inanılmaz derecede ekonomik kriz vardı.Bugünkü krizden bile beterdi. İşsiz kalmıştım gene ve geçinecek bir uğraşım meşgalem yoktu. Kilisede çok tanıdıklarım vardı. Yunanlı dostlarım sağolsun bana bayağı maddi manevi destek oldular. Biri eğilip kulağıma şunu söyledi:'' Kardinal açığı var,olur musun?'' Ne olduğunu bilmiyordum ama olurum dedim. Olduk. Osmanlı İmparatorluğuna yolladılar beni..aylardan Mayıs yıl 1453...Başta çok şeker,bir çocuk vardı.Adı Mehmet idi. Beni makamına kabul etti.Akşam yemek yedik,balıkçığı çok sevdiğini söyledi.hemen bir Saltanat Kayığı ayarladı ertesi sabah balığa çıktık.Akıntıya fazla kapıldık,boğaz gelmiştik.Mehmet boğaza hayranlıkla bakıyordu.''Burası neresi sayın Kardinal Melon?'' Güldüm:''Bana Çip de.'' dedikten sonra buranın adının Konstantinopolis olduğunu söyledim ve devam ettim:'' İsmini bile telaffuz edemiyorum Memo.Ama dehşet bir yer,ileride şuralara köprü yaparsın.Gişeden ne vurursun biliyor musun?'' Mehmet güldü,gözünde burayı sahiplenmek vardı:'' Ya üstüme vazife değil ama ben Osmanlı imparatoru olsam,burayı fethetmek için 1 gün beklemem.'' Mehmet şaşırdı:''Siz olsanız ne yapardınız Çip?'' Güldüm:''Ya biz arkadaşız Memo,bırak siz biz ayaklarını.Neyse bak...Şurada karadan gemileri denize çıkarır,onun karşısında da....'' Bayağı etkilendi. 29 Mayıs'ta Konstantinopolis'i almıştı.Çok sevindim,verdiği resepsiyona gittim.Beni kucakladı:''Ya sen inanılmaz bir adamsın Çip.'' dedi. Duygulandım,omuzlarına bastırdım:''Yolda gelirken hep aklımdaydı,senin adın Fatih Sultan Mehmet olsun...tarih kitaplarında yerini alsın,şık olmaz mı?'' Bana sımsıkı sarıldı.



''Sürüden Kopma KUZU'm'' adlı dizi Türkiyeyi Sallayacak


Bugün kaldırıldı,yarın kaldırılacak,haftaya kesin kalktı derken,Kurtlar Vadisi tam gaz yoluna devam ederken,artık bu söylentilerdendolayı sıkıntıdan Zona olan yapımcı Şaşmaz ,söylentilere son noktayı koyma kararı verdi. Yaptığı basın toplantısında şunlar söylendi:''Bütün sene boyunca hakkımızda çıkan dedikoduları unuttuk. Artık önümüze bakıyoruz. Şirket olarak önümüzdeki sene bambaşka bir dizi klasiği ile yola çıkıyoruz. Bu konuda bize destek olan ve bu projeyi hayata geçiren sayın Çip'e veriyorum sözü.''Flaşlar patladı ve konuşmaya başladım:'' Öncelikle sayın Şaşmaz'a teşekkürler.Şimdi önümüzdeki sene Kurtlar Kadrosunu aynen alıp yeni bir diziye enjekte etcez.Bu tersine bir aile dizisi olacak,maksat yaprak dökümünü ağacı sallayarak hızlandırmak. Dizinin adı Sürüden Kopma Kuzum...Polat Alemdar burada kusursuz bir aile babasını oynayacak. Muro Ailenin biricik,saf temiz ruhlu annesi rolünde. İskender Büyük çocukların eğitiminde başrolde oynayan,onlara latince,urduca,flemence öğreten ve içten içe Polat'a yanık bir kız kurusu rolünde.Memati evin büyük kızı,yurtdışında okumuş,kampüste vere vere verecek kişi kalmadığından TR e geri dönen şen şakrak bir kişilik.Güllü Erhan ile Mehmet Fikret ikiz kardeşler,ailenin akıl küpleri.Abdülhey ise kendi çapında içine kapanık,odasında kendi kendine besteler yapıp,gitarıyla tıngırdatan,okulda hiç arkadaşı olmayan asosyal biri.'' Toplantıda alkışlar patladı,herkes ayaklandı.Şaşmazlar elimi sıktılar,beraberce resimler çekildi...Bekle Türkiye geliyoruz...


Ve Issız Adam'ın Gerçek Yüzü...


Daha evvel size Yüzüğü Kaybettikten sonraki hal-i ruhiyesini anlatmıştım Alper'in...Günlerce yemedi içmedi...Odasına kapandı,restaurantında yumurta kırıp menemen bile yapamayacak kadar acizdi. Sonunda ona 1-2 Tokat attım,aklı fikri yüzükteydi. Yüzüğü aldığımız yerden aynısını yaptırdım.Ve bir akşam evine gittim,elimde yüzük:''Bak Issız,bu yüzüğü adli tıptan geri verdiler.Bu sana ait...'' Yüzüğü elimden aldı..''My precious...'' Olan o anda oldu,beni evden kapı dışarı etti.TT Net'in kampanyasından faydalanıp eve sınırsız internet bağlattı.Ve Chat ortamıyla bir sürü kadınla tanıştı.Yüzlerce kişinin evine girip çıktı. Gittiği bir evde Böbrek Çetesinin kurbanı olup,1 böbreğini kaptırdı.''1 tane daha var nasıl olsa.'' deyip. Hayatına devam etti,zayıfladı,fiziksel görünümü korkunç bir hal aldı...Sigara alacak parası yoktu,evde sadece babasından kalma pikap vardı ve birkaç adet plak. Onları sokakta satarken zabıtaya yakalandı.Beni en son oradan aradı:''Çip,lütfen kurtar beni!'' O sırada kuzey kutbunda Penguenlerle yakalamaç oynadığımdan gelmem imkansızdı.Ona sadece şunu söyledim:''Bak Issız donmak üzeresin ama uykun yok,yanında Penguenler var,oyun oyna onlarla.Hayat ne güzel.Dilerimki mutlu ol,ben olmasam bile hayat gülsün sana Issız.Neyse kontörüm bitiyor.Bye'' Telefonu kapadım,içim cız etti ya.Bi arayıp sorsam mı?

27 Mayıs 2009 Çarşamba

Issız Adam'ın Şifresini Çip Çözdü...



Güzel yemekler yapıyordu Alper.Özellikle Macar Gulaşı tek kelime ile muazzamdı. Neyse o zamanlar bir kıza aşıktı Alper,kız için ölüp bitiyordu.Bir akşam mekanında yemek yiyorduk,makara ile başladık geceye ardından makarna ile devam ettik.''Çip,manyak seviyorum ya!'' dedi.Lan manyak o zaman evlen dedim. Aklına yattı.Kapalıçarşıya yüzük almaya gittik,çok güzel bir tane beğendik,satın aldık.Akşama Dilara'ya süpriz yapacaktı. Kendi restaurantını kapattı,benide garson gibi giydirdi...Şampanya kadehine yüzüğü koymamı istedi.Çok klasik oğlum,daha orjinal bişeyler bulalım dedim.O diretti,dinletemedim...Kadehleri sofraya bıraktım,kısa bir süre sonra öksürük sesleri ve yardım feryatları:''Çiiiiippppp çabukkk!'' koşarak gittim.Dilara yüzüğü yuttu,ben sana demiştim oğlum dedim.Abi yalvarıyorum kurtar. Filmlerden gördüğüm birkaç işlemi yaptım ama çok geçti,Dilara Allah'ın rahmetine kavuşmuştu.Yüzük 12 parmak bağırsağında takılıydı artık...Günlerce ''My Precious'' diye si nir krizleri geçirdi.Ama Alper'im yüzüğü taktırmayı başarmıştı...Ona ne olduysa o günden sonra oldu...Yazık!

Kajun...Masken düştü...



''Çakar mısın,yarına mı bırakırsın?'' yarışmasının sempatik,Chucky yüzlü sunucusu Kajun'un maskesi düştü. Hergün evlerimize konuk ettiğimiz.Yeri gelip yaprak sarma yediğimiz,kimi zamanda çay içip,yatağımızı paylaştığımız,ailemizden biri olan Kajun'un bambaşka bir karakteri olduğu ortaya çıktı. Yarışmasına şans eseri karısı Zümrüt'ün katılması ile heyecanı doruk olan Kajun'un yarışmada anomalileri dikkat çekmeye başladı...Kutularını yanlış hissedenler,hiç büyük açamayanların,büyük açıp içmeleri onu çıldırtmaya yetmişti.TV dünyasının krizde olmasından 9 aydır maaşını alamayan Kajun içinde karısı Zümrüt son şanstı. Son iki kutuya 1 TL ile 500.ooo TL ile giren Zümrüt,Hamdi bey'in 225 binlik teklifine hayır diyip,kutusuna gitmesi Kajun'un bir nevi sonu oldu. Kutudan çıkan 1 TL ile eve giden karısını,sen yat ben gelcem diyip uyutan Kajun.Geceyarısı açık bir Nalbur bulup,veresiye aldığı balta ile evin kapısını dayanıp karısını öldürmek istedi...Gürültülere uyanan komşular Kajun'u 10'dan geriye sayarak etkisiz hale getirdiler...

008....Cengiz Perhiz...



007 e kıllandığımı söyledim.Ve yaptığım Kulisler ile yeni ajanımızı yarattım:008 Cengiz Perhiz...Değişik bir DNA ile kopyalanmış,aslında Polat Alemdar'ın DNA sından kopya çekerken külyutmaza yakalandığından ortaya abuk subuk birşey çıktı.Ama sorun değil,zamanla çok iyi yerlere geleceğine inanıyorum.Silahı tutuşu,bakışları ve Bulgari marka saati ile Cengiz Perhiz karşınızda,umarım ileride ne bu lahana turşusu demez kimse.Yüzümü kara çıkarma...Yürü olum Tek olursun...006'dan Sevgiler

Maymunlar Cehenneminden Yanlız Kaçmadım...


Bende Maymunlar Cehennemine düşen 4 Astronottan biriydim.Diğer 3'ü ile aram pek iyi olmadığından kendi işime baktım. Onlardan koptum ve Maymunlar Cehennemi Merkezine gittim.oldukça kalabalık bir yerdi.Cehennemde bile tanınan bir insan olmak yeri geldiğinde gayet güzel.Üzerimde Cehennem parası yok,açlıktan ölüyorum. Vitrinde durmuş çikita muzlara bakıyorum.Ağzımın suyu akıyor,birden sırtıma bir el dokundu:''Çip abi,hangi mekik attı seni?'' Sıcak kanlı bir vatandaştı. Sohbete başladık,beni bir cafeye götürdü,Banana Split ısmarladı.3 Tabak yedim. Adını sormayı unutmuşken,o kendini bana tanıttı:''Recep İvedik adım...'' Çok memnun oldum dedim.Banana Split kafa yapmış olacakki saçmalamaya başlamıştım. İnsanoğlu Maymundan gelir dedim,demez olaydım. Apar topar içeri attılar beni. Recep'te yanımdaydı. Beni teselli etti. Ve koğuşta karşımda soyunmaya başladı:''Ne yapıyorsun Recep...'' Soyunduğunda göbeğinde hapishanenin planı vardı,dövme yaptırmıştı.''Prizın birek izlemedin mi sen Çip abi?'' dedi. Planı yapması iyi güzeldide,kıllardan okunmuyordu. Herzaman yanımda taşıdığım DERBY SAMURAİ (Sponsorlarımdan biridir) ile traş ettim. Ve o Cehennemden kaçtım. Dünya'ya benimle gelmek istedi,kıramadım.Ama benimle kalamayacağını söyledim.Olsun başımın çaresine bakarım ben dedi. İstanbul'a alışamadı. Cehenneme geri dönmek üzereyken,onu bir film şirketine götürdüm ve kapısına bırakıp,zili çalıp kaçtım.Kaçarken :''Bu senin iyiliğin için Recep...'' dedim.Gözlerimizden yaşlar akadursun,kapı açıldı ve içeriye aldılar.Recep İvedik,Recep İvedik 2 .... nasıl doğdu diye düşündüyseniz,artık düşünmeyin...

006....Shlomo Cheapruth



Yıllardır herkes 007 der başka bişey demez. Aslında 007'e gelene kadar kimler geldi kimler geçti bilmez kimse.O zaman ben size anlatayım.006 bendim.005'in kuyuya düşüp ölmesinden sonra bayrağı devraldım.O bayrağı hala arabamın bagajında saklarım. 006 neden olmadı sorularına gelince,hepsini açıklayacağım.Dünya da 007'nin ne mal olduğunu anlasın.James ile yediğimiz içtiğimiz ayrı gitmezdi. Bu ajan sınavlarına onu ben hazırlıyordum.Kafası zor alıyordu,tepesine vura vura öğretiyordum ben.Arkadaş için çiğ tavuk yenir derdim ona.Sınavdan bir gece önce ispatla dedi.Ve ben ispatladım.Midem bozuldu,serum taktılar. Acildeydim bütün gece.Sınav'a girecek durumum yoktu.James yanıma geldi:''Çip,sen gerçekten büyük dostsun...Bana başarılar dile...'' şaşırmıştım:''Yanımda kalmayacak mısın James?'' o iğrenç kahkahasını attı:'' Sınavdaki en büyük rakibimi ekarte etmişim,girmezmiyim...Hahaha....hahahaha(ses artar)'' kapıyı vurdu çıktı.ben hasta yatağımdan doğruldum,1-2 adım attıktan sonra yerdeydim.Hain Bond beni sırtımdan bıçakladı,sınavı kazandı.Gerisini zaten biliyorsunuz...

Avrupa Yakasından Amerika Kıtasına...



Avrupa yakasından Amerika kıtasına geçiş yapmak isteyen Burhan,sonunda istediğini elde etti.Hollywood yapımcılarını peşinden koşturan,çok hızlı koştuğundan dolayıda asla yakalanmayan Burhan.Benimde aracı olmamdan sonra Amerika'nın yolunu tuttu.Uçaktan korkan Altıntop,Araba ile amerikaya 24 iş gününde gitti...Kendisini sette bekleyen rol arkadaşı Penelope sinir krizlerine boğuldu. Film Dondurmam Gaymak'ın ikinci bölümü niteliğinde.Hafif gizem ve mistisizmde var.Altıntop'un Penelope ile olan yatak sahnesi mükemmel...Yatağın ayağının kırılması,ve Burhan'ın elleri ile bunu onarım,cilalaması.Hollywood'un bir numaralı yatak sahnesi için bile bu film izlenir.Konusuna gelince,konulu işte...

Osama 1000 Ladin Ağacı Bağışladı...



İnsanları asla ırk,mezhep,dil,terörist,materyalist,klostrofobik...olarak ayırmam.İnsan benim için insandır...Her telden dilden arkadaşım var:''Naber Çip'' diyen herkese kapım açık ama yol geçen hanı cinsinden değil. Neden bunları anlattım,11 Eylül'den sonra hedef adam durumuna gelen eski arkadaşım Osama'nın aslında ne kadar pastoral bir adam olduğundan bahsedecektim. Kendisi gizliden İstanbul'a geldi,biraz fazla esmerleştiği için tanınmadı ama beraberce İstinye parkta gezdik,Nero da kahve içtik.Ve her gelen yabancı ünlü gibi İstanbul'a hayran kaldı.Özellikle İş Kulelerine saatlerce baktı,sarığına vurdum:''Aklından bile geçirme dedim'' Ve Belgrad Ormanına adı gibi 1000 Ladin ağacı bağışladı...Dedim gibi Pastoral çocuk...

26 Mayıs 2009 Salı

''Sahil gerçekten güvenli mi?'' Yakında...



Tranfer bombalarının ardı arkası kesilmiyor...Biraz çevre biraz arkadaş hatırı BAYWATCH artık Türkiye de...Kilyos sahillerinde çekilcek dizi şimdiden Türkiyeyi sallayacak gibi.Başrollerde benim yakın arkadaşım İlyas,yanında melekleri Dana İnternational,Hadise,Kadırgalı ve Şehrazat eşlik ederken,diğer yamak rollerinde Behlül ile Ajdar kamera karşısına geçecek.TR televizyonlarının en bütçeli dizisi olarak göze çarpan ''Sahil gerçekten Güvenli mi?'' beraberinde oyuncularada ağır yük bindirdi.Mesela: Ajdar,kesinlikle set içinde şarkı söylemeyecek.Söylediği anda bir günlük yevmiyesi kesilecek. Dana İnternational(Diva şarkısı ile Eurovision'u kazanan Travesti) kesinlikle kadınlar tuvaletini kullanacak,kullanmazsa kesilecek olan yevmiyesi olmayacak.Hadise'ye sen olduğun gibi ol emri verildi. Seda Sayan ise şezlongu kenara çekip kadın programı olayına girmeyecek. Şehrazat denizden babam çıksa yerim lafını kesinlikle bir kenara bırakacak,ve Dolar Euro paritesine dikkat edecek.Behlül ise bir umut belki karaya bir denizkızı vurur diye beklemeyecek,denizkızı karaya vurursa tekrar denize bırakılacak.Sevgili dostum İlyas'a herhangi bir madde yok,o gerekeni yapar...

Selim Von Chiphoven - 1700'lerin Yetenek Avcısı


Müzik ruhun gıdasıdır dediler,obez oldum.Aylarca rejim yaptım.En sonunda ideal kiloma kavuştum ama müzik hala beni çağırıyordu. Almanyada geziyorum,çok esaslı bir konser salonundan geçiyorum.İlk orda ismini gördüm Ludwig Van Beethoven'ın.Kapıda Joseph Haydn'ı gördüm,hemen sarıldı bana.Öğrencisi olduğunu söyledi,Haydn'dan yamuk adam çıkmaz misali girdik içeriye.Çocuk başarılıydı.Daha sonra kuliste tanıştım,elimi sıktığında gözlerinde ki o ateşi görmeniz lazımdı:''Demek Çiphoven sizsiniz?İsminizi çok duydum...'' Gururum okşandı:'' Nerden duydun?'' diye sordum,bana saçma bir cevap verdi:'' Evet dün gece rahat uyudum.Teşekkür ederim.'' dedi ve yanımdan ayrıldı. Haydn'ı yanıma çağırdım,nesi var bu çocuğun dedim.Sorma abi,hafif sağırlık var dedi.Dedim kulaklık alalım bir tane.Ama o zamanlar icat edilmediğini unutmuştuk,birde pot kıracaktım. Sonraları çocuğun çok yanında oldum,Ludwy çalışkan çocuktu,sabah akşam müzikten başka bir şey düşünmüyordu.Bende onunla bağıra bağıra konuşmaktan sesim kısılmıştı. Bir gece içiyoruz,ona dedimki,oğlum yolun açık.ben sana güveniyorum. Beni Amadeustan tanıyor,Amadeus'u da lanse eden bendim. Ama o şöhret budalası çıktı. Sonra bana açıldı...Sıkıntı çekiyormuş,tam 9 senfoni yazmış ama adlarını bulamadığı için piyasaya süremediğinden yakındı.Kızdım,yanağına patlattım şaplağı:''Olum bumu derdin ya?Hepsine numara ver...1.senfoni,2.senfoni...9.senfoni...bu kadar basit ya.'' Ludwig çok sevindi,boynuma atıldı:''Abi sen bir tanesin ya!'' Ben o sırada ona kızdım:''Lan sende işine geleni duyuyorsun,gelmeyeni duymuyorsun...sen yok musun sen?''

Çalışan kazandı,Elması kızardı...


ABD ile aram iyidir.Hep dedim size ama dinletemedim. Son zamanlarda ABD ile Türkiye arasındaki dizilerde köprü olma görevi üstlendim.Bir nevi Menajer,bizim oyuncuları oraya yollicam,onların oyuncularını alacam.Öğrenci değişim programı gibi,al gülüm ver gülüm.Amaç dizi heyecanını sıcak tutmak.İlk anlaşmamızı yaptım.Buna göre İhracatı gerçekleştirdim.Aşk-ı Memnu ile Yaprak dökümü karışımı bir harman yaptım. Ve bu dizinin ağır yopu olan dörtlü Amerika da kamera karşısına geçti.Önceleri yan castta olacak dediğim Behlül,birden bire ve bağlantılarım sayesinde ana kadroda ve Gabby rolünde. 6.Sezonda konu şu,mahalleye dadanan kötü ruhlu bir cadı bizim acınası evkadınlarını bir şekilde ortadan kaldırmak ister.Kadın aslen amasyalıdır ve elmaları ile gelmiştir. Ve yaptığı 4 zehirli elmayı onlara bir şekilde yedirmeye çalışır.yermisin,yarına mı bırakırsın olayı başlar.heyecan fırtınası bizleri bekliyor:Elmalar ile pozunu veren oyuncularımız,ülkemizin gurur olmak için hazırlar.Asabiliği ile ünlü olan Tolga Karel'in oldun,iyimser,sakin Lynette'i nasıl oynayacağı merak konusu...Hepsine hayırlı olsun...

Brokeback Mountain da Kayak



Benim en çok sevdiğim şeylerden biride Atıma binip,sürü gezdirmektir.Ayrı bir huzur buluyorum bunda.Geçenlerde gene almışım atımı çıkmışım sürüyle dağa. Bu dağın adını zaten hepiniz iyi biliyorsunuz:Brokeback Dağı...genelde bu mevsimde kimseler olmaz,kafa dinlerim diye gittim bende...Nette bağlandım,ülke hasreti ile yanıp tutuşuyorum,magazinden de uzak durmuyorum icabında.haber şu ''Behlül dağa gitti...'' Çokta şeyimde dedim...birden çalılıklardan bir ses geldi:''Deh deh dül dül,höpürdet beni Behlül...''Oha dedim,bilinç altımın bir oyunu bu dedim. Ses aynen gelmeye devam ediyordu:''Deh deh Dül Dül,bi kereden bişey olmaz Behlül...'' Bu sefer tamam dedim,aldım elime silahımı,çalılıklardan ses geliyordu.Aynı dül dül sesleri gelince bastım tetiğe:''Ahhhhhh'' diye bir ses çıktı,biri kaçtı göremedim,diğeri ise kıçını tutmuş bana geliyor:''beni arkadan vurdun be abi'' Ben inkar ettim:'' Ben değil olum,demin kaçan vurdu.Yalan mı?'' Behlülü istem dışı vurmuştum,ne yapiyim,benim suçum mu buda???

25 Mayıs 2009 Pazartesi

Cannes Revan içinde kaldım...



Bir Cannes film festivali daha bitti...Ama bende bittim.Her sene aynı yüzler,aynı tiplerden sıkılmıştım.Bu sene farklı bişeyler yapayım dedim...Ve sahile gittim.Özel tasarım mayom ile birlikte.Ünlü bir modacıya diktirdim.Ve sahilde gezdim.Yanlız yanlış sahilde gezmişim,meğerse o sahil Gay'lere tahsis edilmiş 1 sahildi.Bayağı talibim çıktı,hatta 2-3 tane evlilik teklifi aldım.Kaçarken yolda Tarantinoyu gördüm,limuzinin camını açmış...''Hey...Çip the man!'' diye bağırdı. Arabasının yanına yaklaştım:''Quentin,mal mısın,alsana beni arabana dedim!'' Almadı...Rezervuar Köpeklerinde son anda caydığım için hala bana kırgınmış...Neyse ben gene şovumu yaptım,Calvin Klein bana modeli olmam için teklifte bulundu.Olurum herhalde,onu severim harbi çocuktur...Gerçi kızı ile 1 ilişki yaşamıştım,boxerımda babasının ismi yazdığından aramızda bişey geçmemişti,baba diye çığlık atıp beni terk etmişti...



Para Para Para...Varlığı bir dert,yokluğu Yara...


Fransızcam iyidir.Onun içinde Fransızlara ayrı bir sempatim vardır. Çokta geniş çevrem mevcuttur.İlk Fransa'ya Napoleon için gittim. Yeni imparator olmuştu. 40 gün 40 gece sarayda partiler yapıldı,içkiler su gibi aktı. Kısa boyluydu,nerdeyse omzuma geliyordu. Benimde kafam bir derya,şato avlusunda yürüyorum.baktım ufak tefek biri dikmiş kafasına şarabı. Koştum kafasına vurdum:''Petit,qu'est-ce que tu fais?'' Ufaklık sen ne yapıyorsun diye tepki gösterdim.Yüzünü bana dönünce aslında onun Napo olduğunu anladım.Sadece yutkundum,ama olgun adamdı:''Çip,je n'aime pas les jeux des mains...Mais je t'aime,tu sais ça...'' Çip,el oyunlarını sevmem ama seni sevdiğimi biliyorsun dedi. Gene yutkundum...Gene yırtmıştım,koluna girdim:Ve havadan sudan konuşmaya başladık.Ona pokerden bahsettim,aklına çok yattı. Hemen oynuyoruz dedi.Dedim bak Napo,ben iyiyimdir,canını cebini yakarım.İnat etti,bende amenna dedim.Masaya oturduk,Aslan Yürekli Richard da vardı,günlerce oynadık. Son elde Versailles sarayını almıştım,Noter geldi,işlemlerimizi yaptık.Napo donsuz kalmıştı,dışarıya çıktı.Üstelik bir sürüde nakit borcu vardı. Ve elini ceketinden sokup,para para diye sokaklarda yürümeye başladı. Sizin tarihte duyduğunuz bu söylem işte burdan gelmektedir.Hala borcunu ödemedi,ama öleninde arkasından konuşmak bana yakışmaz.Versailles sarayını kiraya verdim,getirisi fena değil....

Cim cim cim dal dal dal...Mustafa Sandal...


Mustafa,biliyorsun sana hala kızgınım.Aldığım arabayı şarkı yapıp milyon dolarlar kazanmanı hala hazmedemedim. Sonra gelmiş''Çip,naber baba?'' diye selam veriyorsun.Olgunluk bende kalsın.Ya kaç zamandır seni reklamlarda izliyorum,yok Madonna'nın sarayı,yok bilmem neyin jeti...Atmasyoncu bir kılıktasın. Sen komik olduğunu sanıyorsun ama çok kötü.2-5 yaş arası çocuklar gülüyor bunlara artık. Hele hele Al paçino ver paçino zurnanın son deliğiydi benim için...Hemen BBC ye mail attım.Kaldırılan çocuk programı Teletubbies'in tekrar çekilmesi için. Seni de sarı teletubbies olarak düşündüm,hem onun adı da LALA,senin şarkıların gibi...bence incredible felan olur.Ne dersin Musti? Arada akşama dürüm yapacam ,yeşillikte koyacam sana...(Al Pacino bunu dememi istedi,sen mesajı anlarmışın...)

Müşfik Koldüğmesi-Yakında Sinemalarda


Bilenler bilir,bilmeyenler öğrenir.Senaryo yazıyorum.Tarz önemli değil,konulu dışında her tür senaryo mevcut nerdeyse.Ama şimdi yazmış olduğum Senaryo diğerlerinden çok farklı.Başrolünde Mehmet Ali Erbil var. İsmi MÜŞFİK KOLDÜĞMESİ. Konu itibari ile Benjamin Button Filmine benzesede hiçbir alakası yok. Müşfik isimli bir cücenin,büyümeyi,uzamayı hayal edip,günün birinde Şovmen olup,kanalların birinde birinin pantalonunu indirmeyi hayal eden birinin acıklı,dokunaklı öyküsü.


Pencereleri Gates'e ben açtırdım...



Fazla adrenalin salgılayan bir adamım.Bunun içinde bir sürü savaşa girip çıktım.Çeşitli silah arkadaşlarım oldu. Ama en iyileri Vietnam savaşında olanlardı. Çavuştum,herkesin tokatlamak istediği bir rütbeydim. Eğitim bittikten sonra dağa çıktık,ben ve 2 askerim kaybolduk.Biri Alexndre Rybak diğeri Bill Gates idi.Gece ateşi yaktık Rybak,elindeki kemanı gıygıylıyordu. Döndüm:'' Ya Onbaşı Rybak,güzel çalıyorsunda kafamız biraz şişti.Biraz dolaş,ilham perilerini kovala...'' Rybak yüzünde tebessüm çıktıktan sonra Bill ile sohbet ettik.Bana Harvarddan nasıl kovulduğunu anlattı,ezilsin diye bende ona Marmara Üniversitesini nasıl 7 senede bitirdiğimi anlattım. Çok keyifsizdi,ona scotch ikram ettim.Acıyordum çocuğa,akıl fikir vereyim dedim:''Ya Bill,seni anlıyorum. Çok keyifsizsin,farkındayım.Ama şöyle düşün,bir odada sıkılmışın,nefes alamıyorsun.Ve Pencereleri açıyorsun.hepsini birden,bütün pencereler..ve insan huzuru buluyor.'' Gates güldü:''Çip Çavuş,doğru diyorsun da.Ya odada pencere yoksa?'' Bill'in böyle abuk sabuk soruları vardı.''Marshmellow yiyelim mi?'' diyerek geçiştirdim. Ve Windows'u kurduğu ilk gün beni aradı.İlham perisi olmuşum,teşekkür etti...Rica ederim Onbaşım...

Na-Ren-Ci-Ye



Müziğe olan sevgimin ne kadar fazla olduğunu zaten anlatmışımdır sizlere. Zaten yeri gelince Amadeus,Strauss gibi duayenlerle de neler yaptığımı anlatacağım.Ama kurduğumuz grup'' 6'lı Ganyan'' aslında bir nevi insan yelpazesiydi.Ben herzaman kızılderililere karşı bir sempati besledim,Selim ise askerden gelir gelmez gruba dahil edildi,Mursa hemen polis kıyafetini üzerine geçirdi,İzzet ise yaratıcı bir çocuk olduğundan kafasına bareti giydiği gibi geldi.İlyas'ın hala kıyafetini anlayamadım,bir akşam beni evinde ağırlayıp anlatacakmış. Recep İvedik ise beni fazla sevmediğinden Kovboy oldu.ben ne yaparsam tersini yapmayı sever sağolsun.ilk çıkış şarkımızdı Na-ren-ci-ye...Bayağı iddialı bir yapımdı. şarkımız radyolarda bayağı çalmaya başladı,turneye hazırdık...Fakat gittiğimiz bir radyo kanalında duyduğumuz şarkı dünyamız karardı.Bizim şarkının aynısı,sadece YMCA diyorlardı,Narenciye olmuş YMCA...inanılmaz sinirliydim,baktım Recep toz olmuş hemen...meğer şarkıyı o satmış...Athırsızı!


Domuz Gribi'nin tedavisini buldum...



Kuş gribi bitti,şimdi Domuzu başladı...Herkes bir panik bir panik,nefes almak bile insanları tedirgin ederken,ben gene geziyorum.Atın ölümü altılı ganyanda dopingden olsun misali.Çok eski dostlarım olduğunu zaten anlamışınızdır. Bunlardan biride Mrs Piggy idi. Texas'a gittiğimde sokakta rastladım ona.Yanında kimseler yoktu:''Çip hiç değişmemişin!'' dedikten sonra,ben ona baktım:''Sen çok değişmişin Piggy ya,ne bu halin?'' Piggy zaten hassas kadın,Fi tarihinde bana aşk şiirleri,şarkıları söylüyordu.Ama ben bunun asla olamıyacağını söyledim.Neden diye sorunca,kırılmaması için en iyi cevabı verdim:''Bizim dinde domuz günah...'' Anlayışla karşılamıştı.Karşımda oturmuş umutsuzca benimle sohbet ediyordu...İçerideki küçük bir çocuğun''Domuzzzzz'' diye bağırmasıyla sokak birden boşaldı. Sadece ben kalmıştım,ama benimde bir tarafım atıyordu. ''Neyse'' dedim,tekrar görüşürüz dedikten sonra elimi uzattım.Elimden tutup beni kendine çekip dudaklarıma yumuldu. Yıllardan beridir içimde kalmıştı dedi ve yanımdan uzaklaştı. Neyse ben sadete geleyim. DOMUZ latince DOMUS tan gelmektedir,Domus Ev demektir. Yani Domuz gribi Ev gribidir,evde oturanlar kapar,onun için sokaklarda sürtün,yolda beni görürseniz de dürtün...

23 Mayıs 2009 Cumartesi

Yüzsüzlük yaptım Chanel'in yüzü oldum...


Yakın zamanda Paristeydim...Gezip tozmaktan sıkılmıştım.Bir işte çalışmak istiyordum.Tamam çevrem çok geniş ama olmuyor,çalışmak lazımdı.Bir sabah Sarkozy'nin Çankaya köşkünde kahvaltı ediyoruz.Sabahları hiç çekilmiyor muhabbeti,bende sözde hem onu dinliyorum hemde gazete okuyorum diye Le Figaro gazetesini aldım okuyorum.Chanel diye bir başlık vardı.Bende Fransa da yeni açılan bir kanal sandım,ilanı tam okumadan hemen ayaklandım.Sarkozy şaşırdı:''Hayırdır Çip,acelen mi var?'' Alıngandır,onun için kelimeleri iyi seçmek gerekirdi:''Eiffel kulesinde arkadaşlar var,rehberlik yapmamı rica ettiler.'' dedim ve apar topar kalktım.Bana makam arabasını tahsis etti.Hep bir kanalda çalışmak istemiştim.Süveyş Kanalında çalışıp,istediğimi elde edemeyince ayrılmıştım.Meğerse ilan CHANEL'in yeni yüzü ile ilgiliymiş.Gene s..tık Çip dedim. Apar topar dönerken Arie Kopelman beni yakaladı.''Çip,hangi rüzgar attı seni?'' Lodos,ya da poyraz..attılar işte,zaten canım sıkkındı.Koluma girdi,hep böyle ağırlık yapardı.O sırada oraya bir sürü manken ve oyuncu girip çıkıyordu.Arie sinirliydi,neyin var Arie diye sorduğumda,içini döktü.Chanel'in yeni yüzünü arıyor ama bulamıyorlardı.Neyse zaten içim kararmış,birde seni dinleyemem dedim kendi kendime tam ayaklanmıştımki,arkamdan bağırdı:''O sensin...'' bir an korktum,ne benim ya? ''Sana yanlış aksetmişler Arie,kızınla sadece arkadaşız dedim...Gülerek yanıma geldi,koluma girdi ve beni stüdyoya çıkardı,apar topar giydirdiler ve kendimi kamera karşısında buldum.Gene medyatik olmuştum...Şu dostlarıma ne zaman hayır demeyi öğrenecem?

Night Rider...Knight diil!


80'li yılları kasıp kavurmuştu Kitt...her genç gibi bende bunun hayalini kuruyordum.O zaman Michael olma teklifi bana gelmişti ilk.Çok şansız bir dönemimdeydim,ehliyetime aşırı alkolden(yemin ederim 2 Efes içtim) el koymuşlardı. Yapımcının şartlarından biride B tipi sürücü ehliyetiydi,fizik desen kuantum,kimya desen organik kimyaydı. Ehliyetim olmamasından dolayı rolü kaçırdım avucumun içinden.Rolü David Hasselhoff'a verdiler.Ama ben bunun altında kalamazdım ve o dönemde bende başka bir TV şovu yapmak istedim. Geceyarıları olan bu şovumun adı Night Rider idi...Yani gece sürücüsü,ne ehliyete ne ruhsata gerek vardı. Rating patlaması oldu...Genelde izleyici profili 50 yaş üstü kadınlar ve Gay'ler idi...Hedef kitleme ulaşamadığımdan bıraktım ama hala hayranlarımdan bir sürü E-Mail alıyorum...

22 Mayıs 2009 Cuma

Mount Rushmore da Heykeli olan Tek Türk...


Gutzon Borglum...Dönemimin en baba Heykeltraşlarından biriydi,aynı zamanda sıra arkadaşımdı...Aslında o zamanlar çok salakımsı bir tipti,hiçbir dersi iyi değildi.Herşeyiyle ona ders verdim,sayemdede milli oldu Gutzy...bana can kardeşim derdi,sonra ayrıldık yıllar sonra beni aradı.''Çip gel,hayatımda önemin büyük.Sana bir süprizim var.Atla gel.'' O sırada kayıp kent Atlantisi arıyordum Saadettin Teksoy ile,bir bakıma benim içinde kurtuluş oldu. Beni Rushmore dağına çağırdı,elime bir resim tutuşturdu. Burada Dolar'ın üzerinde resimleri olan amcaların resimleri vardı.Dedi ki ''Şu dağı görüyor musun?'' Dağı görüyordum,kör değildim...Tekrarladı ''Şu dağı görüyor musun?'' Hemen ardından dağın bir tarafıma penetre olma esprisi gelecek diye beklerken:''Oraya bu heykelleri yapacam dedi'' Ağzım açık kalmıştı,şaşırmıştım.Bana baktı ve bu heyecanım sanırım hoşuna gitmişti ama ben agresifleştim.''Salak herif beni bu kadar yolu bunun için mi çağırdın!'' Tekme tokat girdim:''Ya Çip bi dinle ya!'' Dinlemeye başladım:''Bu 4 kişiden birini eleyecem,onun yerine senin heykelini yapacam...'' Gururum okşanmıştı,Gutzy e sarıldım...Seç birini dedi.Hayatımın en kolay kararı olmuştu,cebimde bir sürü para vardı ve bir tanesini çıkardım...And the winner is Abraham Lincoln...Ve onun yerine beni koydu,pek benzetemedi ama olsun,Amerika tanıyor beni...Ama hala vize için ayaklarına çağırıyorlar.Yazıktır....Ayıptır...

Spiderman ağlamaz,sızlanmaz....


Spiderman'i sevdim hep,bir kere çocuk hem okuyor hem çalışıyor,durumuda iyi değil,ve yetim çocuk...O konuda hep içim sızladı.O konuda bizim Emrah'a benziyor Spidey.Hele Spiderman 3 te ağlamaktan yorulmadı,film gözyaşı ile başladı,hıçkıra hıçkıra ağlama ile bitti.Fim sonunda çektim Tobey'i kenara,bir iki tokatta ben attım...Çip abi ne yapıyorsun diye sormasına rağmen tokatlamaya devam ettim:''Lan oğlum,Spiderman kuvvetli karakterdir,öyle zırt pırt ağlamaz,sen bütün film ağladın a.q...'' Tobey kendini savunmaya çalıştı:''Ama abi senaryo...'' Koymuşum senaryosuna dedim,ver şu kıyafeti bak Spiderman nasıl olunuyor dedim ve üzerime giydim.Gerçi alttan sığmadı,göbek açık kaldı.Ve Spiderman 4 e ışık tutacak pozu verdim...Hafif yakalarsam Muckkss pozu,Spiderman böyle olmalı işte dedim.Teşekkür etti,ona bir tokat daha patlattım enseden.Bu niçin abi dedi...Dedim Seabiscuit ile 6'lımı yatırdın pez..venk!

Luke Skywalker'ı benim alternatifimdi...


80 li yılların efsane filmiydi Starwars...George Lucas ile poker Buddy olmamızdan dolayı o projeden en başından beri haberdardım. Çalışmaları ilk dakikadan beri izledim,Darth Vader kıyafetini giydim,az kalsın nefessizlikten ölüyordum...Jedi fikrini ben çıkardım,otel odamdan söktüğüm uzun floresanla oynarken aklıma ışın kılıcı fikri geldi.Bunu renk renk yapalım dedim.Lucas çok sevindi,beni alnımdan öptü.İlk Cast'a beni yazdı,çok mutluydum.Karakterimin adı Shlomo Cheapwalker idi...Yahudi asıllı bir ışın kılıcı üstadıydım. Rolüme günlerce çalıştım,yüzlerce floresanı kırdım.Ve set günü gelip çattığında yaşadığım o korku,şok hala tüylerimi diken diken eder.Kıyafetimi giymiş,motor denmesini beklerken,gördüğüm yaratık ile motorum bozuldu.Kıllı biri,yaklaşık 2 metre boyunda ve geyirir gibi konuşuyordu.Lucas köpeklerden korktuğumu bile bile Chewbacca diye bir karakter yarattı.Han Solo'nun yalakası kıllı bir tipti.Kendimi soyunma odama kitledim.Ya o ya ben dedim,cevabı 5 saat bekledim.gelmeyince odadan çıktım,filmi çoktan çekmeye başlamışlar,Yerime Luke Skywalker diye ezik artı silik bir karakter eklemişlerdi.Kırılmıştım.O kıllı yaratık hayallerimi söndürmüştü.Los Angeles belediyesini aradım ve garip bir yaratığın setlerde dolaştığını ihbar ettim.Beni takan olmadı.Bir setten daha boynu bükük,kalbi kırık ayrılmıştım.Chewbacca...senden tiksiniyorum.Tiksinçsin sen!

Güneş girmeyen eve,ben hiç girmem...


Türk televizyonları yeni bomba dizime hazırlıklı olsun.Kanallarda rating savaşları artık resmen başlamıştır...Başrollerde ben oynuyorum,Amerikan dizisi Dr House ile yakın uzak alaka yok...Burada gene bir House konsepti var tabi...Ama olayı şöyle aldım...Evde kalmış kızları bir şekilde evlendirmeye çalışan gönüllü,sevgi adamı,aşk pıtırcığı bir karakter olan Doktor Kamil Ayrıldagel'in ayrı kutuplardaki Kutup ayılarını,pardon insanları biraraya getirmesini anlatan,duygu yüklü bir dizi...Selpakları,maddi durumunuz iyiyse Kleneexleri hazırlayın..''Evde Kalmak Yasak'' çok yakında ekranlarınızda...

Coğrafya Hocama Kapak olsun...Ama ben kapak oldum!


Lisedeyken çok çektim Coğrafyadan...Hele hele o kıyı tipleri yok,Fiyort,Riva,Dalmaçya...Ya hocam ben tek dalmaçyalı tanırım o da köpeğim Bonny dir be...Sen bana ne demiştin,senden bişey olmaz,Coğrafya sanattır,Coğrafya doğadır...O sözler kulağımı çınlattı yıllarca ve sana inat Coğrafyanın peşinde koştum...O kıyıların hepsini gezdim,ama ben daha enteresan şeyler yapmalıydım...Ve gerekeni yaptım hocam...Dünyanın en büyük Coğrafya dergisine kapak oldum,bundan daha iyi ve önemli ne olabilir.Bu da sana kapak olsun,arada kıyılar hakkında hala bişey bilmiyorum,sen kapağa bak ve benimle gurur duy...Çip'ten sevgiler.

J.J.Abrams'ın ayıbı,Sinemanın kayıbı...


Geçen sene Oscarlarda ABD deydim...Bir sürü kişi ile hasret giderdim.Hatta Angelina yanıma gelip beni evlat edinmek istedi,tersledim kadını.Brad ile de elektrikli saatler yaşadık,sonunda sinirlenmiştim ben,BenJamin Button oldun bir tarafın kalktı dedim,Spielberg aramıza girdi ve su dökerek ayırdı bizi.Yanıma J.J geldi.Çoğu kişi tanımaz ama LOST un yaratıcısıdır J.J...Sohbet sohbeti açtı,ben Lost'un sonu nasıl bitecek diye tahminimi söyledim, şaşırdı...Sen yokmusun demekle yetindi.Sonra ona dedimki,ya J.J biz Star Trek ile büyüdük.Atılgan ile,tekrar çeksene ya. Bir anda yüzünde öyle bir heyecan belirdiki,ben bile heyecanlandım.Çip,sen inanılmazsın dedi,dile benden ne dilersen diye sordu.Cevabım hazırdı,Mr.Spock olurum...J.J Güldü,oldu bil dedi.Ben seni ararım diyip yanımdan ayrıldı,deneme çekimleri yaptık...Heyecandan gözüme uyku girmedi,birde ne göreyim,ben Obama'nın seçim kampanyası ile takılırken filmi çekmiş vizyona sokmuş.Çok sinirlendim,ama bu iş burda bitmez J.J...

Da Vinci Kodu Raphael Dumur oldu...


İtalyaya gitmeyi oldum olası sevmişimdir.Çok nezih ve entellektüel dostlarım oldu orada.Toprakları bol olsun bir akşam Raphael,Leonardo(da Vinci),Donatelleo ve Michalengelo oturmuş,leziz italyan şarapları tadıyoruz.Da vinci de tık yok,son zamanlarda üreticilik sıfır.Ama dördü kanka,çok tuttum.Hatta dedimki,günün birinde Ninja Kaplumbağalar diye tiplemeler çıkarsa,kesin sizin adlarınızı verirler dedim.Ama anlamadılar,ayrı telden çalıyorduk.Rapho oldukça üretkendi,Da vinciye de bayağı takılıyordu,birşey yapamıyor diye. Da vinci o gece çok içti,onu orda bırakmak istemedim.Evine bıraktım,baktım duvarlarda uçağa benzeyen figürler.İlgilendiğimi sandı,dedim ya bu ne lan?Uçmaz lan bu...Çizeceksen Concorde falan çiz dedim,ismini bile anlamadı.Onu soydum(iyi amaçla) ve yatağına yatırdım.Bende kanapeye kıvrıldım. Sabah bir ses:''Çippppp,çabuk kalk!'' Kanapeden düştüm:''Napoleon mu girdi dedim?'' Ve beni bir koltuğa oturttu,üzerimede entari tarzı birşey verdi giymem için,beni bozar dedim,rica minnet giydirdi.Ve aç susuz 10 saat aynı yere oturdum.Kıçımı hissetmiyordum,sonunda dayanamadım:Ya Leonardo,ben acıktım,yemek sepetinden pizza mı söylesek dedim.Duymamazlıktan geldi,ben sinirlendim.Açken ciddi kalp kırabilen bir tipleme oluyorum.Tam kaydıracakken,bitti dedi...Ve resmi önüme Koydu.Budur dedi.Ne lan bu dedim. Gülmeye başladı:'Mon ami Çip'' dedi. Ya saçmalıyorsun olum,böyle tablo ismimi olur dedim. Poz iyi,köşe bakkalın kızı Mona yı çiz,Mona Lisa koy tablonun adını dedim...Anında fırladı ve Mona ile eve geldi,10 saatte o oturdu aynı kanapeye,aslında kanapeyi değiştirdiler.Ben öyle ısıtmışımki.Arada ben hala açım,gidiyorum dedim,tınmadı.Rapahel ile Roma da Türk lokantasında yedik içtik ...gerisi de bana kalsın. Ve 1 ay sonra Mona Lisa çıkınca Rapho dumur oldu.Ve bana tavır takındı ona yol gösterdim diye.Ben sanatı destekliyorum dedim,o da dumur olmakla yetindi...çokta takarım Rapho'yu...

Çakı gibi çocuk Hakkı...


Onu ilk Child's Play filminde izledik.Bizi korkuttu,yeri geldi gerdi,oyuncaklardan korkmaya başladık.Amerikadan sınırdışı edildikten sonra soluğu Türkiye de alan Chucky,ismini Hakkı olarak değiştirmeyi ihmal etmedi. Öncelikle Kader ailesi tarafından evlat edilinen Hakkı,kendi ailesinin kaderini bıçağıyla çizdikten sonra,uslanmadığını kamuoyuna gösterdi.Çıkarıldığı mahkemede huylu huyundan vazgeçmez maddesinden yararlanarak beraat eden Hakkı.Şimdilerde Mori Sushi de çalışıp,bizlere enfes Sushiler hazırlamakta,tavsiye ederim.Ama yanına fazla yaklaşmamanızı önemle duyururum.

21 Mayıs 2009 Perşembe

Umutsuz Behlül artık Evhanımı...


Geçenlerde okurlarıma duyurmuştum.Bihter'in adaya kaçtığını ve LOST kadrosuna dahil olduğunu. Bu durum dizide en çok Behlülü etkiledi,zaten iktidar eksiği olan Behlül,artık Umutsuzluğa yelken açmışken,Amerika'dan uzanan bir el ile hayatı bir anda değişti.Buna göre 'Desperate Housewives' dizisi yapımcıları 6.Sezon için yeni karakterler ararlarken,aradıklarını Aşk-ı Memnu da buldular.Uzun süren görüşmelerden sonra Behlül,profsyonel olduğunu söyledi ve ev hanımı olmayı kabul etti.Buna göre 6.sezonda diziseverlerle buluşacak olan Behlül,Gabby'nin kocası Carlos'a sırılsıklam aşık dul bir bayanı canladıracak.Aşk-ı Memnu da ki Bihter'i elde edememesi performansının bu rolü almada büyük etken olduğu söyleniyor.Wisteria Lane sakinleri dört gözle Behlül'ü bekliyorlar...Hayırlı Ossun...

Beatles değil Bitlis...


Oxford üniversitesinde müzik okuyordum,müzik okuma değil dinleme yanlısı birisiyim genelde.Flüt çalmaya çalışıyordum,elimden gelmiyordu,hafiften vardı bir kabiliyetsizlik. Haftasonları Publarda takılıyordum.Bir haftasonu hiç unutmuyorum,dört tane delikanlıyı türkçe konuşurken duydum.Gittim hemen yanlarına:''Selamım aleyküm'' dediğimde,kısa süreli paniği hemen atlattılar. Nerden Türk olduğumuzu anladın diye sorunca,sinirlendim:''Lan Pub da ajda bardağında çay mı içilir!'' Mahcup oldular,özürler dilendi.Müzisyenlermiş,bende Flüte üflerim ya yavaştan,meslektaşız yani. Çocuklar şeker,hayalleri varmış grup kuracaklarmış,bişeyler tıngırdatın dinliyim dedim.Kırmadılar beni.Dedim yatırım yapiyim şunlara,paranızı ben karşılayım der demez biri üzerime çullandı.kimsin sen dediğimde,adının Gringo olduğunu söyledi,hiç gelemem öyle lala tiplere,diğerleriyle konuştum,eğer Gringoyu kapıya koyarsanız gelin konuşalım.Birkaç gün sonra gözlüklü olanı geldi John du adı,çip,tamamdır bu iş,biz üçümüz Ok'yiz dedi..tam elini uzattı,bu sefer ben şartımı koydum,ben 4. olacam. McCarthney lafa girdi.''Okey mi oynuyoruz burda ya!'' Benim nevir döndü tabi,üzerine yürürken Harrisson sağolsun,aralarında en delikanlısı,beni durdurdu ve grubu kurduk. isim bulmaya geldi sıra,dedim çocuklar memleket nere,biliyorum ya Türk olduklarını.hepsi bir ağızdan ''Bitlis'' dedi...birbirlerine baktılar,evet Bitlis olsun dediler,sevinmeye başladılar,susun dedim,sevinme devam ederken,elimdeki Flütü duvara fırlattım. korktular ve sükunet sağlandı:''Olmaz bitlis mitlis,burda sevmezler Türkleri,daha Global bişey olsun,mesela...Beatles..hem memleketide çağrıştıyor....he?'' Beni alkışladılar ve omuzlara aldılar,ve efsane start dedi...cebimde yazdığım'' Obladi Oblada Hayat mangalda'' şarkısı da onları baya mutlu etti,ama şarkıyı bayağı bir değiştirdiler...

Ğ CEMAATİ - CİLLOP


Çocukken ailesi üzerine çok titrerdi,Cillop'un ailesinin gözleri yıllardır bozuktur,bunu bilen anne babası onu çocukluğundan beri Havuç ile besledi.Sabah öğle havuç yiye yiye gözleri uzayı görür gibi oldu Cillop'un,hatta 20 yaşında geldiğinde kendini tavşan sanmaya başladı,hayvanat bahçesinde çiftleşen tavşanları görüp tahrik olunca,hayvanat bahçesi polisi tarafından psikoloğa sevk edildi. gözleri inanılmaz güzel görüyordu artık,soluna baktığında Mekke'yi,sağına baktığında Sydney'i bile görüyordu.Ama gün geçtikçe bundan rahatsızlık duymaya başlamıştı,NASA peşine düşümüştü,ondan teleskop yapmak istiyordu.Ama Cillop kaçtıkça kaçtı. Soluğu Dünya Göz Hastanesinde aldı. Burada Dünya'nın her yerinden gelen hasta vardı,amacı gözlerini göstermek ve buna bir önlem almaktı...beklerken yanında tekerlekli iskemleli bir adam belirdi,bu Profesör Havyar idi... o sırada numaralar yanıp sönüyordu,Cillop'un elinde ki numara 245 i gösterirken,yanan numara henüz 35 idi... Profesör havyar,ona sokuldu. Konuya Bugs Bunny'den girince Cillop olaya hemen dahil oldu. ve sonunda çantasında bulundurduğu bir gözlüğü Cillop'a uzattı. Cillop tereddüt etti:''Alamam bunu profesör'' dedi.Profesör inat etti:''Ya al şunu işte...'' bu muhabbeti gören hastabakıcı,olayı başka bir noktaya yorunca,ikisini birden hastaneden attı.Sakat olduğundan Havyar'a dokunmadılar ama Cillop'u sağlam dövdüler. Sinirli bir şekilde Dünya Göz Hastanesinin önünde tehdit savuran Cillop'un yanına gelen Havyar,gözlüğü uzattı:''Giy artık şunu Cillop!'' Cillop bütün soğuk kanlılığı ile gözlüğü giydi,Havyar ona bir el aynası uzattı,Cillop kendini izledi,Havyar ortalığı yumuşatmaya çalışıyordu:''Manyak oldun,sana bu gözlüklerle vermeyecek kadın lezbiyendir...'' dedikten sonra,Cillop Hastaneye bir bakış atar ve gözlerinden ışınlar çıkıp hastaneyi vurur,Havyar gülmeye başlar,ekibine bir kişi daha katmanın heyecanı ile ıslık çalar,bir araba yanaşır,direksyonda KOYVERİN vardır,kapılar açılır ve herkes arabaya biner ve uzaklaşırlar.Koyverin Cillop'u inceler ve gülmeye başlar:''Gözlük Armanimi? Yoksa Mahmutpaşa işi mi?'' Cillop sinirlenir tam ışın atarken Havyar bağırır:''Eşeğin kulağına su kaçırmayın!'' Işın yarıda kalmış ve hemen Cillop'un gözüne geri dönmüştür...Ve araba bilinmezliğe doğru yol almaya devam eder,duyulan tek şey Village People'un Macho Man şarkısıdır....

TiTanik Battığında Ordaydım....


''Çip,sen çok yoruldun,al benden sana bir bilet,bin bu gemiye gez dünyayı...'' dedi Kraliçe elizabeth,elime tutuşturdu bileti.Liverpool limanından hareket edecekti,gemi adını duyduğumda gülmeye başladım:''Titanik'' bu kesin batar diye söylendim.Söylenmez olaydım!
neyse bindik gemiye İngiltede bir Avam kamarası geyiği vardır ya,öyle bir kamara vardı işte Titanikte(millet hala taytanik diyor) Kamerada yok yoktu,ama benim canım yaprak sarma ve mantı çekince ve bana temin edilemiyince kudurdum,gemide olan bir veteriner yatıştırdı beni. Sinirlendim ve dışarı gezmeye çıktım,elimde sigaram yürüdükçe yürüdüm ve geminin burnuna gelip yaktım sigarayı...çevrede beyazlıklar vardı,sağda solda,ada sandım ama meğerse Aysbergmiş...o kadar yorgundum ki,gözlerimi kapatıp sessizliği dinliyordum,hava soğuktu,ama ben hissetmiyordum,tam güzel bir şekilde medite olmuştumki,arkamdan,belimden bir el doladı beni:''Roz,bütün gece seni aradım'' dedi... soğuktan konuşamadım,ama arkamdan belini dolayan kişinin heyecanlandığı belli oluyordu.''Benim adım Jack Dawson...'' o sırada ben kendime geldim:''Jack Dawson,sen insanmısın!'' dedikten sonra dövmeye başladım herifi,kaptan bizi gördü ve iyiniyeti ile yanımıza koştu,yardımcı kaptanı uyuya kaldığından dolayıda gemi bir aysberg'e çarptı,baya sarsıldık.Ama ben daha fazla sarsılmıştım,ve ''Titanik benim için bitmiştir!'' deyip,sandal'a atladım.Atlarken biri benden yardım istedi,onuda sandala aldım,bu varoş kamaralarında olan biriydi. Dedim en azından aliyim kürek çeker.Adını sordum Mustafa dedi. Soyadın yok mu oğlum dediğimde güldü,Soyadı kanununun kabul edilmesini bekliyorum efendim dedi.güldüm.Çok bekleme,soyadın sandal olsun dedim,güldük ve sarıldıküreklere...Birkaç gün sonra öğrendimki Titanik batmış,malzemeden çalarsan batar kardeşim...

''Heder Oldum Aşkına'' şarkısı benim!!!!


Hayatıma çok kişi girdi,aktrist,modelist,narsist...ama biri girdi ki beni ciddi anlamda g..t gibi öyle bıraktı. İngiltere de bir Pub'ta tanışmıştım Heather Graham ile. Güzel günler yaşadık,ona Buckingham Sarayını alacağım dediğimde benimle günlerce toschak geçti ve ben en sonunda ona kapıyı gösterdim,gururum ağır bastı.Ve kötü günler yaşadım,çiçek pasajında içerken yanıma parlak,ebidik gübidik bir genç yanaştı.Merhaba siz Çip'misiniz dedi. Evet,sen kimsin koçum diye sordum.Yusuf Güney benim adım,sanatçıyım dedi.Aferin dedim ve içmeye devam ettim.Kendime yakın gördüm Yusufu,Heather'i anlatmaya başladım,en sonunda ''Heder oldum aşkına Heather'' deyip kafamı masaya vurdum,kaldırdığımda Yusuf yok olmuştu,masa altında bile yoktu.Ve birkaç gün evvel bir baktım şarkısını yapmış:''Heder oldum aşkına bilerek'' Çok sinirlendim,ama ben bunun peşini bırakmam,hakkımı aricam...

Para'yı Lidyalılar NAH! buldu....


Frigyada bunaldığım bir dönemdi,hep aynı şey hep aynı şey. sıkıldım atladım kanoma ve gidebildiğince gittim,karaya indiğimde ''Lidya'ya Hoşgeldiniz'' yazısını görünce,Lidyaya geldiğimi anlamam zor olmadı. Güzel bir ülkeydi ama evler çok küçüktü.Ben rahatıma fazla düşkün bir kişi olarak hemen şatoya yöneldim,kapıda güvenlik yoktu,elimi kolumu sallayarak içeri girdim,çünkü elimde çantam yoktu. Koridorda yürürken bir ses ile irkildim:''Harcadınız beni be ,yazıklar olsun!'' Kapıdan dışarıya hoşça bir kadın çıktı,merakla o odaya girdim.45 yaşlarında bir adam tahtta oturmuş ağlıyordu.Yanına yaklaştım:''şef,neyin var?'' Adam ağlamaya devam etti:''Yıllardır böyle,eşim,çocuklarım halkım durmadan beni harcadılar.Ama sıkıldım ben...'' Cebimden Selpak çıkarıp Krala uzattım.O manzara bana çok dokundu ve hemen aklıma bir fikir geldi:''Ya sizi neden harcasınlar ya,başka bişey bulsak,onu harcasalar?'' Kral ayaklandı,heyecanlanmıştı.Omuzlarıma yapıştı:''Mesela?'' O anlık stresle birşeyler sallamam lazımdı ve aklıma o geldi:''Mesela...Para...insanlar onu harcasın...Heee?'' Kral çok sevinmişti,bana sarıldı ve öptü:''O zaman hemen buluyorsun parayı...'' Beni kral dairesinde ağırladı ve ben bütün gece Para'yı bulmak için uğraştım,kim kaybettide biz bulacaktık derken ben buldum.Ve üzerine kendi resmimi koydum ve Lidyaca yazı bile yazdım:'' Con Honler Humanitas,Honler Monedas'' Yani insan harcama,para harca...Paylaşmak istedim,parayı ben buldum.Lidyalılar değil.

20 Mayıs 2009 Çarşamba

300 Spartalı ile Korolarda çarpıştık...


''Selam Asker'' dedi Leonidas,ben cevap vermeyince sinirlendi ve bu gece cehennemde yemek ye bedduasında bulundu bana.Alınmadım,çünkü Leonidas dedim,kral dedim,saygıda kusur etmedim. Acemiliğimi Sparta ordusunda yaptığım zaman savaş çıktı,bende de ne ayak vardı be. Herkes sırada iken,gönüllüler kim diye sorulduğunda Pantheos'un parmak atması ile öne fırladığımda 300 kişiden biri oldum.Neyse yürüdükte yürüdük,ciddi 300 kişiydik,Leonidas ile aram oldukça iyiydi bana danışmadan akşam yemeği bile yemiyordu.Kısa zamanda sevdirmiştim kendimi.Ama ben savaşmayı seven bir mizaça sahip değildim,bir gece ateşin kenarında Türk kahvelerimizi yudumlarken aklıma bir fikir geldi:''Ya Leo bişiy dicem...'' Leonidas kahvesini içmeye devam ederken:''Ne o fal mı bakacan Çip?'' Gülüşmeler oldu,ben alınmıştım bir kere. Ama sözlerime devam ettim:''Show Tv de bir yarışma var,adı korolar çarpışıyor.Gidip orda çarpışsak...ne dersin?'' Leonidas ağzında ki kahveyi tükürdü,şaşırmıştı:''Nasıl yani?'' Ben kendimden emindim zaten:''Ya ben zamanında Med Yapım için dizi yazdım,tanıdıklar var,ortalığın dağıtırız valla.'' Leonidas ayağa kalktı ve beni öptü. Ve o narasını attı:''Spartalılar! Sabah kahvaltınızı iyi edin,Akşam boğazda balık yiyeceğiz...'' Herkesin aklına yattı ve yürüdükçe yüdürük,yürüdükçe yürüdük ve Show Tv'nin setine geldiğimizde güvenlikle karşılaştık,hemen öne geçtim:''Biz çarpışmaya geldik!'' Bizi gören diğer yarışmacıların neden koştuklarını hala çözemem. Uzun yolda Spartalılara Evlerinin önü boyalı direk ve Gel gündüzle gece olalım şarkılarını ezberlettim...herkes inanılmaz motiveydi,ama bizi almamaya kararlılardı,başta kıyafeti sorun ettiler,ardından kalabalık olduğumuzu,ama taviz veremezdik,biz 300 Spartalıydık...Güvenlik görevlisinden aldığım cep telefonu ile Hemşerilerimizi aradım:Önce Süleyman Demirel,ardından Ahmet Necdet Sezer'i aradık...Yardımcı olamadılar,ama biz inatçıydık,ve torpille girebildik içeri ve şarkılarımızı söyledik...Leonidas detone oldu biraz ama olsun dediğim gibi,bu kadarı kadı kızında olur.

SON DAKİKA:BİHTER ADAYA KAÇTI


Yaptığını Beğendin mi Behlül Efendi?
Aşk-ı Memnu'nun Bihteri,Behlül'ün ağır oğlu ağır olmasından ve libido birikiminden dolayı evden kaçıp,soluğu adada aldı. Ona ilk müdaheleyi yapan Jack Shepard,Bihter'in kısa sürede iyileşeceğini,Behlül'ü de en kısa zamanda adada görmek istediklerini dile getirdi.Bihter ise ''Ben adadan memnunum,o köşkü şeytan görsün'' diyerek kafalarda soru işareti bıraktı.ÇİP'in kısa zamanda gelip bu soru işaretlerini yanıtlaması bekleniyor...

Ay'a giden Aylanır...


ÇİP Bildiriyor gene...
dostlarım;
herzaman olduğu gibi size gene bilinmeyen denklemleri,çözmeye ve önünüze koymaya devam ediyorum. son zamanlarda patlayan şahan-cem yılmaz krizinin odak yaptığı ülkemizde,ben peruda yeni doğmuş bengal kaplanlarını besliyordum.gelen telefonla daha fazla kaplan besleyemezdim.Uçağa atlayacaktım,ama NASA başkanı beni zorla tuttu,ve beni mutlaka Ay'a götürmek istediğini söyledi. Ya dedim saçmalama Michael,beni Ay tutar dedim. Sonra yanımda 2 kişi daha götüreceğimi söylediğinde ampuller yandı...sarıldım telefona:''Acun,hiç soru sorma kap Şahan ile Cem'i houston'a geliyorsunuz...'' Ve geldiler,Nasa da brunchlar edildi,hep beraber masada oturuyoruz,''Acun,sen hava al canım biraz...'' dedim,Acun şaşırdı:''Ama...'' Sinirlendim:''Burası kutu açmaya benzemez,burda 10 dan geri saydın mı insan uzaya gidiyor''dedim,alındı çıktı. neyse ya bize ne ondan,cem ile şahana baya dil döktüm,sonunda Ay'a gitmeye karar verdik,bu bir ısınma turu,ön balayı olacaktı. hızlandırılmış kursu gördük hepimiz...Ve rokete bindik,baktığımda Mekiğin ismini KOLBASTI gördüm,bizi onore etmişlerdi. bindik,Acun'un yalvar yakırları karşılıksız kalmadı ve 10'dan geri saydı...10...9...8......3...2...1...0 ve biz aya fırladık,güzel rahat bir yolculuk oldu,yerçekimin kaybolduğu anda Cem eline aldı telsizi,adam havada karada komik ya:''Houston,we have a problem'' dedikten sonra,Şahan titremeye başladı korkudan,zaten ilk negatif elektron yükü orda çıktı.Meğerse Cem'in fanzetisiymiş bu...neyse Ay'a indik,elimizde Türk bayrağı,yürüyoruz,ciddi güzel yer,iner inmez Amerikan bayrağının yanına geldik,hemen bizim bayrağı çakalım dedik,ama cem ile şahan birbirlerine girdi...Allahtan yer çekimi yok,birbirlerine tokat atmaları 1 saati buldu,benim onları ayırmam 3 saat...çok sinirlendim ve kaskımı çıkardım:''Yeterrrrrr,bu bayrağı buraya ben dikerim,ikinizi üst üste koyar s....rim..'' hemen büzüldüler,Mekiğe girdiler,ben bayrağımı diktim.ve o günden beride yüzlerine bakmadım,onlarında bana bakacak yüzü yok...