Fransızcam iyidir.Onun içinde Fransızlara ayrı bir sempatim vardır. Çokta geniş çevrem mevcuttur.İlk Fransa'ya Napoleon için gittim. Yeni imparator olmuştu. 40 gün 40 gece sarayda partiler yapıldı,içkiler su gibi aktı. Kısa boyluydu,nerdeyse omzuma geliyordu. Benimde kafam bir derya,şato avlusunda yürüyorum.baktım ufak tefek biri dikmiş kafasına şarabı. Koştum kafasına vurdum:''Petit,qu'est-ce que tu fais?'' Ufaklık sen ne yapıyorsun diye tepki gösterdim.Yüzünü bana dönünce aslında onun Napo olduğunu anladım.Sadece yutkundum,ama olgun adamdı:''Çip,je n'aime pas les jeux des mains...Mais je t'aime,tu sais ça...'' Çip,el oyunlarını sevmem ama seni sevdiğimi biliyorsun dedi. Gene yutkundum...Gene yırtmıştım,koluna girdim:Ve havadan sudan konuşmaya başladık.Ona pokerden bahsettim,aklına çok yattı. Hemen oynuyoruz dedi.Dedim bak Napo,ben iyiyimdir,canını cebini yakarım.İnat etti,bende amenna dedim.Masaya oturduk,Aslan Yürekli Richard da vardı,günlerce oynadık. Son elde Versailles sarayını almıştım,Noter geldi,işlemlerimizi yaptık.Napo donsuz kalmıştı,dışarıya çıktı.Üstelik bir sürüde nakit borcu vardı. Ve elini ceketinden sokup,para para diye sokaklarda yürümeye başladı. Sizin tarihte duyduğunuz bu söylem işte burdan gelmektedir.Hala borcunu ödemedi,ama öleninde arkasından konuşmak bana yakışmaz.Versailles sarayını kiraya verdim,getirisi fena değil....
Kaydol:
Kayıt Yorumları (Atom)
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder