18 Ocak 2012 Çarşamba

Bedelli Askerlik ve Ben!


Türkiye’de üzerine yapılmayacak ve kesin sonucu olan tek şey vardır.O da erkeklerin Üniversiteyi genelde kadınlardan daha sonra bitirdiğidir.Bunun altında yatan tek bir sebep vardır:Askerlikten kaçmak.

Yıllardan 1991.Saint-Joseph son sınıftayım. Herkes harıl harıl Üniversite sınavına çalışıyor. Ben sınıfın zıpır delikanlısıyım,arada bir test çözüyorum,o da diğerlerine ayıp olmasın diye. Sonra muhabbete giriyoruz. Arkadaşlarımla konuşuyorum hedef İşletme ama en kötü ihtimal Fransız Dili ve Edebiyatı taktikleri yapılmış bile. Ulan dedim,8 sene boyunca Fransızcadan illallah ettiniz,4 sene daha Üniversitede ne halt yiyeceksiniz diye sorduğumda gelen cevap netti:’Askerden başka türlü nasıl kaçacağız!’ Valla şahsen ben askerden kaçmak için 4 sene daha Madame Bovary’i hayatta çekemezdim. Ben zamanı gelsin görürüzcülerdendim. Ve Marmara İşletmeyi kazandım. Askerden kaçmak için Rus dili ve edebiyatını kazanan bir arkadaşım bile vardı. Öğrendim ki karısından bir Rus hatun yüzünden boşanmış.Askerden kaçarken doluya tutulmuş çocuk.Yazık ya. Ve Üniversiteye girdim ve işte ikinci sene askerden kaçan bir sürü kişi tanıdım. 7.senesini okuyan,8.senesinden gün alanlar.Dur dedim ya,ben böyle olmam ,salak bunlar ya bile dedim.Ve yıllar yılları kovaladı.Bir bakmışım 5.sınıftayım ve babamın önüne gelen transkriptim bir nevi Schindler’in listesiydi. 38 dersim vardı. Neredeyse birinci sınıftan beri ders vermemişim,ben neymişim be dedim kendi kendime ve arkadaşlardan gazı aldım. 7.sene sonunda mezun olmuştum. Artık askere gitme vaktim gelmişti,Üniversite’den çıkışımı aldığım gibi Fatih Askerlik şubesine koştum. ‘Beni askere alın!’ diye yalvardım. Şube’de bir teyze vardı,yüzüme baktı güldü :’Kasım sevkini yaptık paşam.Başka bahara artık.’ dedi.O teyzeye yalvardım,bir kişiden bir şey olmaz,alın beni gideyim işte dedim. Teyze Musallat 2 filminin teyzeleri gibiydi , Nuh diyor sadece nuh diyordu. ‘Seneye Kasım’a hazır ol!’ dedi. Çok kızdım, gözüm döndü ‘Evimden alırsınız artık,bi daha ben buraya gelmem!Burası benim için bitmiştir!’ dedim ve çıktım şubeden. Ve 17 Ağustos depreminden sonra bedelli vurdu bana. Ve bu fırsatı kaçırmam dedim. Ve hemen gerekli işlemleri yaptırdım. Ocak’ta gideyim sonra vazgeçerler falan dedim kendi kendime.Malatya yolları gözükmüştü bana. Tarkan da orada askerlik yapacaktı. Arkadaşlarım beni arayıp ‘Çip,yaşadın Tarkan’la beraber askerlik yapacaksın!’ dediler. Bi tarafımla güldüm ‘Binlerce kişi arasında Tarkan’ın saç telini göremem,görsem de ne yapacam,turşusunu mu kuracam!’ dedim.Ve o gün geldi.Rahmetli annem bana bot almıştı,kızdım ona,anne oradan veriyorlar ya,hamallık mı yapacağım dedim.Keşke yapaydım ya! 28 gün için yola çıktım. Ve ilk gün ayağıma bot vurdu.O gün ana gibi yar olmadığını anladım. Yürüyemiyorum,yere basamıyorum. Hemen revire gideyim dedim. Ve dakika bir gol bir istikamet revir dedim. Doktor ayağıma baktı, bir şeyin yok dedi. Ve eğitime dönmemi söyledi. Oldu paşam dedim ve eğitime giderken kaçtım ve bizim binaya girdim. Dışarıda tipi vardı, ne eğitimi ya,hava soğuk,ayağım da ağrıyor dedim ve içeride sigaramı yaktım.Yanıma 39 yaşlarında bir asker geldi.Ben bedelliler arasında en küçüğüydüm,39 yaşında abilerimiz,amcalarımız da vardı.Onu da bizden sandım.Yanıma geldi,bana kol attı.Samimi olduk abiyle. ‘Nasıl geçiyor kardeş?’ diye çok naif bir soru sordu. Elimde sigara ben başladım dert yanmaya ‘Nasıl geçsin diiitttttt,ayağıma bot vurdu ,doktormudur nedir beni geri yolladı ditttt…’ dedim. Güldü . Koridorda bir asker uzun dönem başka bir askere tokat atıyordu,ağzımda sigara ‘Baksana hıyara çocuğa nasıl vuruyor!’ dedim. Abim bana baktı güldü.’Çağırsana o hıyarı buraya!’ dedi. ‘Sıkıyorsa sen çağırsana’ dedim,keşke demez olaydım.Koridor bir anda ‘Orhan hıyarı gel buraya!’ sesiyle inledi. Asker koşarak yanımıza geldi ve tertibim sandığım o abime ‘Emret komutanım!’ dediğinde ağzımdaki sigarayı ışık hızıyla alıp avucumun içinde imha ettim.’Sana kapalı yerlerde askere el kaldırma demedim mi!’ diye bağırdı ve Osmanlı tokadını patlattı. O sırada hayatım film şeridi gibi üstelik 3D olarak gözlerimin önünden geçti. Sonra abimin ceketinde bende olmayan bir şey fark ettim :’Yıldız’. Sağ omuzda 3 sol omuzda 3 tam 6 yıldızı vardı. O gün öğrendim ki 3 yıldız Yüzbaşıymış. Bana gülerek ‘Asker sen de ya eğitime ya dinlenmeye git,gözüm görmesin seni !’dedi. Ben ayağımın ağrısını unutup eğitime gittim. Ve o ayağım bir daha ağrımadı. Ve yıldızların aslında gökyüzünde olmadığını askerlikte öğrenmiş oldum.

Ve 28 günümün ilk günü böyle geçti. Şimdiki bedelliler para verecek ve bunları yaşayamayacak diye içim kan ağlıyor. Tarkan mı ne oldu? Ranzalarımız yan yanaydı, aynı takımdaydık. Neler mi yaşadık,ne siz sorun ne ben anlatayım.Ama sanırım isterseniz ileride anlatacağım…

11 Ağustos 2009 Salı

Amy ile Ortaklık düşüncesi...


Amy Winehouse,ilk çıktığı günden beri takip ettiğim bir kadife sestir.Çok canlı izledim onu,canlı olmasa neden izliyim hem zaten. Birgün oturdum izliyorum,ve kafamda şimşekler çaktı.İsim marka,ses karizma,geriye bas bas paraları Leyla kalıyor dedim. Konser sonrası kulise gittim,lafladık.Kameraya ''Marhaba Turkiye'' dedi.Ona ülkemiz hakkında ne bilip bilmediğini sordum.Direk Şiş Kebap dedi.Sinirlendim,o arap yemeğidir dedim.Performansın manyaktı,dile benden ne dilersen Amy dedim,yaptığı patavatsızlık yüzünden özür diledi.Affettim,en asıl olan insan dedim.Peki,Türkiyeye yatırım yapmak istermisin diye sordum.Gözleri faltaşı gibi açıldı,olay ne dedi.Alkol ile arası iyiydi,birşey bulmam lazımdı,hemen 5 saniye gibi bir zamanda...''Winehouse'' dedim...baktı bana.Çip,manyak fikir dedi! Anlamadım,anlamamda uzun sürmedi.Türkiyede bir şarap evi açmaktan bahsediyormuş,Winehouse ingilizce Şarap evi demekmiş meğer...Victor Levi artık tarih olacak,keza ''AMY Şarapevi'' artık İstanbulda yerini alacak.Allah sonumuzu hayır eder işallah. De mi Amy?


Çip is BACK...Arada İkoncanlar da İnsan...


Uzun zaman oldu.Yoktum,biliyorum.Ve geri döndüm,yeter dedim.Hemde doğumgünü partimle döndüm.37. Yaşgünümü önemli insanlarla kutladım,zaten kimlerle beraber kutlamış olduğumu göreceksiniz.Davetlilerden biri Milli İkoncan idi.İkoncan diyince hep kafamda,Terminatör tarzı birşey yarattım.Aklım hep Sarah Connor Chronicles'a gitti.Ama yakından uzaktan alakası yokmuş.Bizim gibi insanlarmış onlarda.Nerden mi anladım? Beni karşısında görünce heyecandan 40 cm lik topuğunda dengesi bozulup yere düştükten sonra,kalçası moraran İkoncan'ı gördükten sonra,ona Voltaren önerdim.Ve anladımki,onlarda bizler gibi insan.nefes alıp,tabarrud eden kişiler...Neyse partiye dönecez...

21 Temmuz 2009 Salı

Ve Hakkımı Aldım...


İlk günden beri FaceBookta fazla mesai harcadığımı gören Zuckerberg,özel jetiyle beni yanına çağırdı.Bu kadar geç çağrılmamın kırıklığını jetlag de attım zaten.Girdik toplantı odasına başta havadan sudan sohbet ettik.Sonunda sadete geldi:''Çip,incredible bir kişiliksin.Senin gibi 3 adamım olsun,dünyada Book bırakmam.Yeminle...'' Ben sadece kafayı sallıyor,kendimi ağırdan satıyordum.Gerçi son günlerde 3 Kg almıştım,ağır abi sayılırdım.Ve önüme bir sözleşme uzattı,okudum,15 sayfaydı ama birşey anlamadım,çünkü sözleşme Japoncaydı ve benim japonca konuşmam vardı,okumam yoktu. Zuckerberg bana madde madde anlattı:'' Sana hisselerimden 0,758 ini devredeceğim.Aylıkta 12.568 Dolar hesabına aktarılacak.6 Ayda bir primde alacaksın.Hanukkah ve Roshashana da çift maaş alacaksın...'' Düşünmek için süre istedim,keza bana yemek parası vermeyeceğini söyledi.Ona hemen tokadı yapıştırdım:''Mark,life comes from throat...'' Ne demek istediğimi anlamadı,''Can boğazdan gelir'' i nasıl anlatabilirdim? Olsun,karın tokluğuna bastım imzayı...Hayırlı Ossun Aleme...


20 Temmuz 2009 Pazartesi

Dumansız Hayat Başladı... Yuppi...



Türkiye için bir Milat olan ''Dumansız Hayat'' dün itibarı ile başladı.Bunun için bir sürü reklam kampanyaları ve organizasyonlar düzenlendi.Benide aradılar.''Çip,ne diyorsun?'' dediler. ''Ne diyim abi,amaç halka hizmetse ben ordayım'' dedim.Ve Nihat Odabaşının kamerası karşısına geçtim ve pozlarımı verdim...Şu anda Bilboardları süslüyor.Ama ufak bir detayı atladık,elimde sigara varmış...Oppppsss!

10 Temmuz 2009 Cuma

Mavi Yolculuk Bekle Beni ....



Ve 1 Hafta yokum,mavi yolculuğa çıkıyorum.Biraz kafa dinliyip,genious fikirlerle geri dönmeyi düşünüyorum,1 hafta sonra tekrar buralarda olacağım...Hadi bana bay bay :)))

''Çip'' Sinema Filmi Olacak...İnşallah :)))

Kısa zamanda kendini çok sevdiren ''Çip'' karakterini senaryolaştırmaya karar verdim.Ve çalışmalarına başladım.Bakalım ortaya nasıl birşey çıkacak ama ben umutluyum...Güzel birşey olacağından,aşağıda ''Chip'' filminin Synopsisini okuyabilirsiniz:
ThE ChiP’

‘’Tarih’in taşları yerinden oynayacak…’’


Çip,çocukluğundan beri hayal aleminde yaşayan,37 yaşına gelmesine rağmen hala içindeki çocukla yaşamaktan mutlu olan bir adamdır. Aile şirketinde çalışmasının dışındada,senaryo yazmaktadır.Kızı ve Eşi’ne tapan biridir.

Moris ve İlyas; Çip ile aynı okulda okumuş.İleri zekalı 2 bilim adamıdır.Genç yaşta elde ettikleri başarılar ile Yurtdışında burslar kazanmış ve Dünya’nın sayılı bilim adamlarından olmuşlardır.Son 5 senede üzerinde çalıştıkları ‘’Zaman Kapsülü’’nün artık son aşamasına gelmişlerdir. Bu proje üzerinde çalıştıklarını onlardan başka kimse bilmemektedir. Artık zamanda yolculuk yapmak için her şey hazırdır:Yolcu dışında.Kendi aralarında konuşurlarken,yolcu seçiminde son derece dikkatli olmak zorunda olduklarının farkındadırlar.Bu kişi güvendikleri ve onlara inanan biri olmalıdır. Kafaya kafaya verdiklerinde akıllarına herhangi bir isim gelmez.Laboratuarda masalarını düzenlerken birden masanın üzerinden yere yıllık düşer ve bir sayfası açık kalır.İlyas ve Moris açılan sayfadaki resme bakarlar,ardından birbirlerine bakarlar.Aynı anda sevinç çığlığını basarlar:’’Çipppppp!’’

Ertesi sabah Çip’i ararlar.Çip onlarla dışarıda bir Cafe de buluşur.’’Kafanızı kaldırıp Kahve içecek zamanıda buluyormuşsunuz demek ki!!’’ İlyas ve Moris birbirlerini süzerler,artık konuya girmenin zamanı gelmiştir.’’Çip,farzetki zamanda yolculuk yapma şansın var.Nereye gidersin?’’ Çip,gülmeye başlar:’’Bilmem,ama gittiğim yerden kart atarım…’’ Kendi kendine gülmeye başlar,Moris ve İlyas son derece ciddidir. Çip’in gülmesi yavaş yavaş azalır.İkisine birden bakar:’’Lan,siz zamanda yolculuğumu buldunuz?’’ Moris panikle masada bulunan kahvesini döker,İlyasta paniklemeye başlar.Çip onları izler,kafasını sallar.

Çip’i laboratuar’a getirmişlerdir.Çip ‘’Zaman Kapsülü’ne bakar. Bu plajdaki soyunma kabinlerine benzemektedir. İlyas ve Moris ona her şeyi izah ederler. Kapsülün içinde kontrol paneli,onun etrafındada düğmeler vardır. Çip kapsülü incelemeye devam eder.Her dokunuşunda Moris ve İlyas panikler.’’İnsan bari daha küçük bir şey bulur,ne bileyim saat gibi bişey,hiç yaratıcı değilsiniz be!’’ Çip’i apar topar kapsülden çıkarırlar. Ve akıllarında ki soruyu sorarlar:’’Zamanda yolculuğa var mısın?’’ Çip gülmeye başlar.’’Varım tabi.Bekleyin çanta yapıp geliyorum.Ya siz lisedeyken çatlaktınız,şimdi kafayı falan sıyırdınız be!Benle dalga geçmeyin…’’ Çip sırtını dönüp uzaklaşmak üzereyken Moris ona seslenir:’’ İnsanlık için…’’ Kilit kelime kullanılmıştır,Çip geriye döner ve Moris ve İlyas’a sarılır.

Birkaç gün sonra Çip ile Laboratuarda buluşurlar.Büyük gün gelmiştir.’’Hanımla ufaklığa iş gezisine çıkıyorum dedim,gidipte dönemezsem ağzınıza sıçarım ha!’’ Moris ve İlyas kafalarını sallarlar ve Çip kapsüle girer,kapsül kapanır.içeride mikrofon vardır.’’Hangi yıla gitmek istiyorsun Çip?’’ Çip mikrofona döner:’’Fransız ihtilali olmasında neresi olursa olsun…’’ Gülmeye başlar.İlyas ve Moris huzursuzdur.Yaptıkları seçim hakkında tartışmaya başlarlar.O sırada Çip kapsülde bir vidanın gevşediğini görür:’’Ulan yapacaksınız tam yapın şu işi be salak herifler!’’ Cebinden anahtarını çıkarır ve vidayı sıkıştırmak için kullanırken,destek aldığı eli ile yanlışlıkla bir tuşa basar.Kırmızı ışık yanar.Moris ve İlyas hala tartışmaya devam ederler.Çip içeride panik olmuştur.Ne yapacağını bilemez ve başka bir tuşa daha basıp yanan ışığı söndürmeyi dener ama diğer tuşa basmasıyla makineden inanılmaz bir ses gelir.Moris ve İlyas’ta bir an korkarlar.’’Zaman Kapsülü’’ harekete hazırdır.Ama henüz bir tarih ayarı yapılmamıştır. Çip panikle ‘’Random’’ tuşuna basar.Ve bir anlık ışık demeti ile birlikte etraf karanlığa bürünür.Işıklar sönmüştür.Moris ve İlyas panikle çekmeceden aldıkları Fenerleri çıkarırlar.Kapsüle baktıklarında,görünen manzara karşısında şok olmuşlardır.Kapsül yerinde yoktur,yerinde dumanlar çıkmaktadır.Ve sevinmeye başlarlar,ardından İlyas’ın suratı asılır:’’Geriye nasıl dönecek? ‘’ Moris’in de yüzünde bir anda korku hakimdir:’’Geri dönüşü değilde,ya Tarihi değiştirecek bir şeyler yaparsa…’’ Moris ve İlyas inanılmaz paniklerdir.Elleri kolları tutmamaktadır.

Geniş bir çimenlik alanda bir adam uçurtma uçurmaktadır. Havada bozmak üzeredir.Gök gürlemeye başlar.Hemen ardından şimşek çakar.Şimşeğin çakmasıyla ‘’Zaman Kapsülü’’ oraya düşer.Uçurtma uçuran adam panikler,elinde uçurtmasını bırakıp heyecanla kapsüle koşar.Tam yakınlaşmışken içinden Çip çıkar.’’Sizin yapacağınız kapsülün be taaa mına koyiimmm!’’ Çip ile uçurtmayı uçuran adam göz göze gelirler. Çip gülmeye başlar:’’Ben kamera şakası yiyecek adammıyım be?Birde üşenmeden adamı giydirmişiniz.’’ Adam meraklı gözlerle Çip’e bakar. Çip etrafını gözler:’’Dekorda iyiymiş,masraftan kaçınmamışsınız bakıyorum.’’ Adam hala Çip’e bakmaktadır,dediklerinden bir şey anlamaz.Ve en sonunda sessizliği bozar:’’Hello Sir,My name is Benjamin Franklin…’’ Çip güler:’’Bende Muhammed Ali…’’ Gülmeye başlar,o sırada etrafına bir sürü kişi gelir,kendi aralarında konuşmaktadırlar.Kıyafetleri 1700’lü yılların kıyafetleridir.Yutkunur,hafif bir ağlamaklı bir ses tonu ile kendi kendine :’’Şimdi sıçtıkkk işte’’

Ve Çip tarih yolculuğuna başlar,Moris ve İlyas onun yolculuğunu tarih kitaplarından ve internetten takip etmektedir. Değiştirdiği her tarihi olay aynı anda Tarih kitapları ve internette de değişiyordur. Farkında olmadan Dünya Tarihi mi değişiyordu? Öyle bir şey olamazdı elbette ama yolculuk yapan kişi ‘’ÇİP’’ idi.Onun olduğu yerde her şey mümkündü…





Blog Ekle

7 Temmuz 2009 Salı

Scarlett de ''SüpüRRR!'' Fanı oldu...


Sokakta yürürken sinsi sinsi yanıma yanaşması ile tanıştık onunla:''Hi,i'm Scarlett...'' Güldüm,''i'm the kaimakam of Yalova...'' der demez ikimizde patladık. Elinde dergi vardı,manşetinde ise ''SüpüRRR!'''ün resmi.Şaşırdım,çok büyük fan'ı olduğunu ve Türkiyede ki Gala'ya mutlaka geleceğini söyledi.Aynı şekilde konuştuğu bir sürü ünlü oyuncu arasındada bir nevi ''SüpüRRRMania'' oluşmuş. Oturup kahvemizi içtik,içinde bir sıkıntı olduğu belliydi,bana birşey söylemek istiyordu,ya da bir mesaj vermek istiyordu.''Ya Scarlett,yabancımıyım ben ya.Hadi ama...'' Ve Cafe Latte'sini fondip yaptı,dili yandı,tekrar konuşmaya başlaması 1 saati buldu.Ama ben ısrarla o dudaklardan çıkacak kelimeleri bekliyordum.En sonunda baklayı ağzından çıkardı,çünkü ilk kez yiyordu,ben yoğurtla yemesi için ısrarcıydım ama alerjisi varmış.''Çip,bana söz ver.SüpüRRR 2 de bende oynamak istiyorum,takvimimi ona göre ayarlayacağım.Lütfen söz ver bana,lütfen...'' Güldüm,elimi uzattım:''Anlaştık,nede olsa ikimizde Jew'uz...'' Sarıldı,çok mutlu olmuştu.Dergiyi imzalattı ve oradan uzaklaştı...

6 Temmuz 2009 Pazartesi

''Çip'' G.Saray da...


Serveti haftalardır Fransaya götürdüler getirdiler.Bende bu arada galeyana geldim.Hasta bir G.saraylı olduğumu bilmeyen yoktur.Klübe de oldukça yakın olduğumu bilmeyen yoktur.Klüp binası ile işyerim arası 50 metredir nerdeyse...Servet ile isminden olsun çok samimiyet kurmuş biriydim,beni çok severdi''Çip abi ileri Çip birader geri'' bir ilişki söz konusuydu.Marsilya'ya transferini duyunca çok sevindim,o da benden kendisine Fransızca öğretmemi istedi.Kırmadım,başladık derslere un,deux,trois derken...La Fontaine'den Fabl bile ezberlemeye başladı.Hatta Fransız milli marşını baskısız tersten okuyordu.Tam gidiyordu ki,Marsilya vazgeçmiş.Sözde aldıkları Fransız oyuncu ile anlaşamayacaklarmış.Aradım yeni başkanı:''Senin kalıbın olsa beyaz peynir olurdun şeşo!'' Özürler diledi,ayağıma Jet yolladı,gitmedim,ben kaydım ve telefonun kapadım.Servet ile birebir konuştuk.En yakını bendim.Başkanımız Polat aradı:''Çip,sen ciddi G.saraylısın.Senden çok önemli bir ricam olacak...'' Kırmadım,ricasını kabul ettim.Ve 2009-2010 sezonunda G.saray formasını giyecektim.Servet'in bozulan moralini düzeltmem için için onunla beraber stoper oynayacak,maç içinde sohbetler edecektim.Ama Stoper oynayamam,orta saha göbek oynamak için Rijkaard'a bastırmaya başladım...Bakalım ya,çıktık bir kıyamete ,ulaşırmıyız alamete...Neyse kondisyon çalışması var,sora görüşürüz....

Biri Bana Şaka Desin...


Açıkta denize girmeye hep korkarım,Jaws'ı da yakaladıktan sonra içim çok rahattı...Ta ki gene Mavi yolculukta bulunan arkadaşlardan gelen MMS'e kadar...Bu ne ya?Veteriner,Hayvansever,Vatansever kim varsa,bana yardımcı olsun...Bu ne yawww? Ne yapmam lazım? Denize girmiyimi? Offff,panikledimmmm....

Jaws ile bire bir kontakt ....


Haftaya Mavi Yolculuk olayına girecem,ama ondan önce Jaws benim rüyalarıma giriyordu...Ve bu böyle gitmez dedim ve Mavi Yolculuk'u önceden keşfe gittim.1-2 gün çok sakindi ama 3.gün o mendebur etobur ortaya çıktı. Onunla sadece konuşmak istiyordum,ben ağzımı açtım o konuştum,o ağzını açtığında beni yutmaya çalıştı.Böyle bir saygısızlığı asla affedemezdim.''Büyüklük sende kalsın Çip'' dedim ve beni ağzından çıkarmasını bekledim.Ama açıkçası pek niyetli değildi,en sonunda ben ona dişlerimi gösterdim.Burnuna osmanlı tokadını patlattıktan sonra bayıldı.Hemen ağzından çıktım ve geldiğim tekneye gerekeni yapmalarını söyledim.Gereken yapıldı,yılların Jaws'ı sirkecide balık ekmek olarak halkla bütünleşti...Ben memnundum artık mavi yolculuğu 4 gözle bekliyordum...


2 Temmuz 2009 Perşembe

Voltron...Sana neler olmuş böyle!!!!


Çocukluğumuzun kahramanıydın sen.5 Aslandan biri olmak için birbirimizi öldürebilirdik çocukken. Genelde ben hep Baş'a taliptim,başını oluşturmak isterdim.Ama akılsız başın cezasını diğer 4 Aslan'ın çekeceğini bilemezdim.Tamam,aslansın,Dünyayı kurtarıyorsun ona da lafım yok.Ama çok değiştin sen be Voltron.Türkiye'ye gelip,Reina da ,Angelique'te gezmelerden sonra bayağı bir havalandın. Kendine çeki düzen ver,bu Dünya'nın sana ihtiyacı var Voltron.Lütfen bizim için,daha güçlü daha güzel bir dünya için,insanlık için...Orhan Abi'yi dinle...

Yılın Adamı Ödülü...


Çok yer gezdim,çok insan tanıdım.Sevdim,sevildim,asla nefret etmedim ama kıl olduğum tipler oldu.beni çekemeyenler,sevmeyenler de oldu ama onlara şeyimi gösterdim,saygımı...Ve en sonunda Sene bitmeden yılın adamı oldum,Time sağolsun benimle röportajda yaptı.Soru cevap olarak,üstelik 3 yanlış 1 doğruyu götürmüyordu.keyifli 1 sohbet oldu,herşeyi anlattım:Ayakkabı numaramı...Palyaçoları neden sevmediğimi...Jaws'tan neden korktuğumu...herşey A dan Z ye Time dergisinde..Sevenlerimin alıp okumaları lazım,çünkü bu ayki satıştan primim var....

Lost'ta Manyak Samimi Ambians...


Son zamanlarda yediğimiz içtiğimiz Lost olmuştu.Zaten son sezonda oyuncu olarak yer aldığımı söylemiştim,arada birde İlyas ile beraber sete gidip,yeri geldi mangal yaptık,yeri geldi çay içtik,yeri geldi denizde deve güreşi oynadık...Bizde ekipten biri olduk çıktık ve en sonunda JJ'in yoğun gazı ile dublör olarak kullandılar bizi...ilyas renk itibarı ile Sayid'in ben ise Jin'in dublörü olduk...Ayrılmaz dörtlü olduk,yediğimiz içtiğimiz ayrı gitmiyordu...Ambians manyaktı.Ta ki Sayid'in İlyas'a:''Brokeback Dağında Kayağa ne dersin?'' sorusuna kadar...İlyas'ın gözü döndü ve Sayid'e saldırmasıyla beraber setten kovuldu.Ben peşinden gitmedim,salakmıyım yaw...Ararım seni İlyas,yolun açık olsun...


30 Haziran 2009 Salı

Aziz Takmış Kafaya Bir Kere...


Aziz Yıldırım,sonunda ne yapacağını buldu.Ve bu sefer bütün servetini zaman makinesi yapılması için harcadı...Amaç 1.Yıla dönüp,Fenerbahçe Takımını kurup,şimdiki seneye kadar binlerce şampiyonluk kazanmaktı. Ama tek başına gitmekten çekinen Yıldırım,yanına o çağdaki insanlarla iyi diyalog kurabileceğine inandığı Recep İvedik'i de almadan edemedi. Yanlız o yıla döndüklerinde bir sorun vardı,futbol hala icat edilmemişti. Aziz yanında top getirmeyi unutmuştu,bir şekilde futbolu icat edip,Fenerbahçeyi kurup,anında Dünya takımı yapacaktı.Keza Dünyada başka bir takımda olmayacaktı zaten...Ama evdeki hesap,1.yıla uymadı...Futbol icat edeyim derken,çanağı kıran Yıldırım,Ayılar tarafından kaçırılan İvedik'ten de mahrum kalınca,kaderine ağlamaya başladı...Türk Futbolu onu çok özleyecek...